Cemaatle Namaz

Resûlullah (s.a.v.) ve Cemaatle Namaz

Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz’den bize ulaşan haberlerin hepsinde, bir tek namaz dahi olsa, Peygamberimiz (s.a.v.)’in tek başına farz namaz kıldığı görülmemiştir.12 Sahâbe-i Kiram (r.a.e.) cemaatle namaz kılmaya o kadar önem verirlerdi ki, hasta olan kişi herhangi bir şekilde cemaate gidebilecekse, isterse iki kişinin yardımıyla götürülecek durumda olsun, cemaate katılırdı. Bu gayret neden olmasın ki? Zira Resûlullah (s.a.v.) de aynı gayreti gösteriyordu. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.)’in irtihâline sebep olan hastalığı sırasında bu durum meydana gelmişti.

Hastalığın şiddetinden dolayı sık sık bayılıyor, defalarca abdest suyu talep ediyordu. Nihayet bir keresinde abdest almış ve Hz. Abbas (r.a.) ve diğer bir sahabenin yardımıyla mübarek ayakları yere tam basmadığı halde camiye gitmişti. Hz. Ebû Bekr (r.a.), Peygamber (s.a.v.)’in emrine uyarak namazı kıldırmaya başlamış, Peygamber (s.a.v.) de gidipcemaate katılmıştı. Hz. Ebû Derdâ (r.a.) diyor ki: Ben Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu işittim: “Allah’a sanki O senin karşında ve sen de O’nu görüyormuşsun gibi ibadet et. Kendini ölüler listesinde say (kendini canlılar arasında hiç sayma, o zaman ne bir şeye üzülür ne de bir şeye sevinirsin). Mazlumun bedduasından kendini koru. Sürünerek gitmekten başka gücün olmasa da yatsı ve sabah namazlarında cemaate katılmaktan geri kalma.”13 Başka bir hadîs-i şeriflerinde Sallâllahu aleyhi ve sellem Efendimiz, “Hakk Teâlâ cemaatle kılınan namazdan çok hoşlanır.” buyurmuşlardır. (İmam Ahmed ve Taberanî)


Cemaatle Namazın Sevabı Nebiyy-i Müctebâ (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: «Namazı cemaatle kılmayanlar, cemaate yetişmek için yürüyenlerin neler kazandıklarını bilselerdi, elleri ve ayakları üzerinde sürünerek de olsa cemaate gelirlerdi.» Resûlullah (s.a.v.): «Kişinin cemaatle kıldığı namazı, evinde veya çarşıda kılacağı namazdan yirmibeş basamak üstündür» buyurmuşlardır. (Buhâri, Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizî ve İbn Mâce) Başka bir rivayette: Resûlullah (s.a.v.), « Cemâatle namaz, yalnız kılınan namazdan yirmiyedi kat fazla sevabdır» buyurmuşlardır. (Buhâri ve Müslim) Bu iki rivayet de Sahîh-i Buhârî’dedir. İkisinin arasını bulmak için deriz ki, önce yirmibeş derece, sonra yirmiyedi derece diye hükmedilmiştir.14 Fazl-ı ilâhîyi sınırlandıracak edecek hiçbir kayıt yoktur. Sevabın derecesinin takdiri ancak Nebî (s.a.v.) nûru ile ortaya çıkar İbn-i Ebi Şeybe’nin Musannef’inde sahih senedle ile İbn-i Abbas (r.a)’dan rivayet ettiği bir hadîste de cemâatle kılınan namazın tek başına kılınan namazdan yirmi beş derece faziletli olduğu cemâat fazla ise mesciddekilerin adedince fazilete nail olacakları zikredilmiştir. “Mescidde on bin kişi varsa böyle mi?” diye sorana İbn-i Abbas (r.a.) hazretleri; “Evet!” cevâbını vermiştir.15

Başka Bir hadis-i şerifte “Bir kimse cemaat ile iki rekât namaz kılsa, başlı (tek) başına yirmi yedi rekât namaz kılsa yine cemaat ile kılınan ikinin sevabı ondan ziyadedir”. Bir rivayette “Başlı başına bin rekât namaz kılsa yine cemaat ile kılınan ikinin sevabı ziyadedir.” buyrulmuştur.16 Hadîs-i şerifte “Zorluk zamanlarında abdest almak, camiye doğru adım atmak ve bir namazdan sonra diğer namazı beklemek günahları temizler” buyrulmuştur. (Câmiü’s-sağîr)

Bir hadîs-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: “Bir kimse camiye ne kadar uzak ise o kadar çok sevab kazanır.” (Câmiü’s-sağîr) Bunun sebebi, attığı her adımda ecir ve sevab verilmesindendir. Cami ne kadar uzakta ise adımlar o kadar çok olacaktır. Bundan dolayı bazı sahâbiler (mescide giderken) küçük adımlarla yürürlerdi. Bir hadis-i şerif’te şöyle buyrulmaktadır: “İnsanlar eğer üç şeyin sevabını bilmiş olsalardı, onları elde etmek için aralarında kavga ederlerdi. Ezan okumak, cemaatle namaz kılmak için öğlenleyin camiye gitmek, ilk safta namaz kılmak.” (Câmiü’s-sağîr) Abdullah bin Mes’ûd (r.a.) Resûlullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu bildirir: «İyi bir abdest alıp, mescidlerden birine cemâatle namaz kılmak için gidenin, Allahü teâlâ, her adımına bir sevab yazar ve her adımında amel defterinden bir günâh siler ve, Cennette onu bir derece yükseltir. O halde ayaklarımızı mescid yollarında bulunduralım.» 17

Cemaat Sevabının Telafisi Mümkün mü?

İbn Ömer (r.a.) bir namazda cemaati kaçırdığı zaman, arkadan gelen namaza kadar ibadet ederdi. (İsabe, II/349 Beyhaki’den)18 Muhammed b. Semâhe (r.h.) şöyle anlatır: “Bir keresinde cemaate namaza yetişemedim. Cemaatle kılınan namazın sevabı yirmi beş derecedir diye sayıyı tamamlamak için o namazı yirmi beş defa kıldım. Rüyamda gördüm ki, biri bana “Ey Muhammed, yirmi beş kere kıldın ama meleklerin amin demesi ne olacak?” diyordu”. Meleklerin amin demesinden maksat pek çok hadîs-i şerifte bildirildiğine göre, İmam Fatiha sûresini okuduktan sonra Amin deyince, melekler de Amin derler. Kimin Amin’i meleklerin Amin’i ile birlikte olursa, onun geçmiş günahları affolunur. Mevlâna Abdul Hayy (r.h.) diyor ki: “Bu olay, cemaatle kılınan namazın toplam sevabının, yalnız başına kılmakla elde edilemeyeceğine bir hatırlatmadır. İnsan isterse o namazı bin kere kılsın”

Camiye Gitmenin Fazileti Mescidlerde cemaatle kılınan namazın fazileti pek çoktur. Bilhassa sabah namazı ile akşam-yatsı namazı vakitlerinde mescidlere gitmeliyiz. Kıyamet Günü insanlar, kıldan ince ilâhî geçitten (sırattan) göz gözü görmeyen bir karanlık içinde, kendi amellerinin nuru ile yollarını aydınlatıp yürüyerek geçmeye çalışacaklardır. Şeriat sahibi ve getiricisi sallâllahu aleyhi ve sellem Efendimiz kişinin mescide istekle gidişini, o kişinin imanının kemâl derecesine ulaştığının bir işareti saymıştır. Yine kişinin mescide ağır ve isteksiz yürüyüşünün imanının zayıflığına ve eksikliğine, nifak sahibi olduğuna delâlet ettiğini bizlere işaret buyurmuştur. Bu sebepledir ki, mescide giderken kendini kontrol etmelidir. Eğer içinde bir isteksizlik hissediyorsa, imanının zayıf olduğuna, nifaka düştüğüne hükmetmeli ve hemen kendisini bu iman zayıflığından, nifaktan, tembellikten kurtaracak ve gerçek yolu gösterecek, öğüt ve bilgi sahibi bir hoca veya muallim bulmalıdır. 20

Yine Resûl-i Müctebâ (s.a.v.) Efendimiz, “Karanlıkta ışıksız, mescide gidenleri Hakk Teâlâ Kıyamet gününde parlak nûra gark eder.” buyurmuşlardır. (Tâberânî) Başka bir hadis-i şerifte ise şöyle buyrulur: “Her kim çok karanlık gecelerde namaz kılmak üzere mescide doğru yürürse, Hakk Teâlâ’nın huzuruna kıyamet gününde nur ile çıkar.” (Tâberânî) Yani, bugün dünyada karanlıkta camiye gitmenin değeri ancak kıyamet gününün dehşeti karşısında ve herkesin musibetlere düştüğü zaman belli olacaktır. Bugünün karanlıklarında çekilen sıkıntıların karşılığı ve kıymeti, yarın (kıyamet günü) böyle kimselerin yanında parlayan bir nur ve güneş ışığından daha parlak bir ışık bulunduğu zaman belli olacaktır. “Kişi evinde güzelce abdest alır mescide gelirse, o kişi Hak Teâlâ’nın ziyaretçisi (misafiri) demektir. Artık ev sahibinin de misafirini karşılayarak ikramda bulunması bir vecîbedir.” (Tâberânî)

Diğer bir hadîs-i şerîfde: «Mescide yakın olanın namazı ancak mesciddedir» (Hakim, Beyhâki) buyruldu. Bu hadîs-i şerîfdeki namazı olmaz demek, fazileti olmaz demektir. “Allâh’ın adına da‘vette bulunanın çağrısını duyan ama bu çağrıya uymayan kimse, ah bilse ne yazık etmiş ve nifaka yakın olmuştur.” Ya’nî müezzin, ezan ve ikamet okur da, cemâate gitmez. 21

Bir başka hadîs-i şerîfte de: “Namâza çağıran müezzini duyup da çağrısına katılmayan bir mümine hak yoldan ayrılma ve hüsrana uğrama olarak bu yeter” buyurmuştur (Münzirî, et-Tergîb ve’t-terhîb, I, 70). Diğer bir hadis-i şerifte Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: İblis, iki vakitte şeytanları ve etba’ını (onlara uyanları) toplar ve onlara der ki, çalışınız, birbirinize yardım ediniz ve cemâatle namaz kılmak için camiye gideni yolundan çevirelim. İkincisi, ruhun bedenden ayrıldığı ölüm zamanında, İblis, zürriyyetini toplar ve onlara, çalışınız, uğraşınız, birkaç nefesi kalmıştır, belki îmânını çalarız, kendimize yâr ederiz der.» 22 Enes b. Mâlik, Resûlullah (s.a.v.)’ın şöyle buyurduğunu anlattı: —”Mescitler Kıyamet Günü bir deve biçiminde dirilir ki, onun güzel şekli şöyledir: Beyaz ayakları anberdir. Boyunları zâferandır. Başları, pek güzel kokulu misktir. Onları çekenler müezzinlerdir, beraberlerinde götürürler. Sürücüleri de imamlardır. Kıyamet meydanından, çakan şimşek gibi geçip giderler. Kıyamet ehil sorar: —Bunlar, mukarrebun melekler midir? Gönderilen peygamberler midir? Onlara şu nida gelir: —Ey kıyamet ehli! Onlar ne mukarrebun melekler ne de gönderilen peygamberlerdir. Onlar, Ümmet-i Muhammed’den camilerde cemaatle (beş vakit) namazı devam ettirenlerdir.”23

Adım Başına Sevap Nebîyy-i Muhtar (s.a.v.) Efendimiz, “Kişinin cemaatle namaz kılması, evinde ve iş yerinde kılacağı namazdan yirmibeş basamak daha üstündür. Zira o kimse abdestini güzelce alır, mescide yalnız namaz kılmak niyetiyle çıkarsa (mescid doğrultusunda) atacağı her adımla derecesi bir kat yükselir ve bir günahı da dökülür.” buyurmuşlardır. (Buhâri, Müslim) “Cemaatle namaz kılmak üzere mescide doğru yürüyen kişinin, gidip gelmesi sırasında atacağı her adımla bir günahı silinir ve kendisine bir ecir yazılır”. (Ahmed b. Hanbel, Taberanî Câbir b. Abdullah (r.a.) şöyle anlatır: Yerimiz mescide uzaktı. Yanında boş arsa vardı. Gelip oraya yerleşmek istedik. Bu durumu Resûlullah (s.a.v.) duyunca bize geldi; şöyle buyurdu: — “Ey Benî Seleme! Yerinizde kalınız. Mescide gelirken her adımınıza sevap yazılır.” Resûlullah (s.a.v.)’in bu emrinden sonra mescidin yanına taşınmayı istemedik. İmam Müslim Ebu Hüreyre (r.a.)’in ezandan sonra mescidden çıkan bir kimse hakkında şöyle rivayet eder: «Filânca ezandan sonra namazını kılmadan mescidden çıktığı için sallâllahu aleyhi ve sellem Efendimiz Ebu’l-Kasım’a âsi olmuştur».

Câmiden Uzak Yerde Namaz Nasıl Kılınır?

Ebu’d-Derdâ (r.a.)’in nakline göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bir köyde ya da badiyede üç kişi bir arada bulunur da aralarında namâzı cemâatle kılmazlarsa, şeytan onları etkisi altına almış demektir. Cemâatten ayrılmayınız. Zîrâ sürüden ayrılanı kurt kapar.” (Nesâi, Ebû Dâvûd) Bundan anlaşılıyor ki, tarlada, bağda uğraşanlar üç kişi olsalar dahi namazı cemaatle kılmalıdırlar. Hatta iki kişi bile olsalar namazı cemaatle kılmaları daha iyidir. Genellikle çiftçiler, ziraatle uğraşmayı kendilerince yeterli bir özür kabul ederek namaz kılmazlar. Çok dindar zannedilenlerde tek başına kılıverirler. Halbûki tarla ve bağda çalışanlardan birkaçı bir araya gelerek namaz kılsalar ne kadar büyük bir cemaat olur ve ne kadar çok sevab kazanırlar. Birkaç kuruş için soğuk, sıcak, güneş, yağmur demeden gece gündüz çalışırlar da ne kadar büyük sevapları kaybettiklerine hiç aldırmazlar. Halbuki onlar kırlarda cemaatle namaz kılsalar daha fazla sevaba nail olurlar. Nitekim hadis-i şerifte buyrulduğuna göre onlara elli namaz sevabı verilir.24

Başka bir hadîs-i şerifte şöyle buyruluyor: “Koyunlarını güden biri, bir dağın eteğinde veya bir çölde ezan okuyup namaz kılmaya başladığında Allâhü Teâlâ ondan son derece hoşlanır ve öğünerek meleklere, ‘Bakın kulum ezan okudu ve namaz kılmaya başladı. Bütün bunları benden korktuğu için yapıyor. Ben onu mağfiret ettim ve Cennet’e girmesine karar verdim.’ buyurur.”

Allah (c.c.)’nün En Çok Sevdiği Yerler Bir hadis-i şerifte bildiriliyor ki: “Kıyamet gününde insanlar dehşet içinde iken, onlar nurdan tahtlar üzerinde endişesiz olarak oturacaklardır” Başka bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Allâhü Teâlâ kıyamet günü ‘Benim komşularım nerede?’ buyuracak. Melekler, ‘Senin komşuların kimlerdir’ diyecekler, Allahü Teâlâ, ‘Benim komşularım camileri âbâd edenlerdir’ buyuracaktır.” (Câmiü’s-sağîr) Bir hadis-i şerifte şöyle buyruluyor: “Allah (c.c.)’nun en çok sevdiği yerler camilerdir. En sevmediği yerler çarşılardır.” (Câmiü’s-sağîr) Diğer bir hadîs-i şerifte: “Camiler Cennet bahçeleridir” buyrulmuştur. (Câmiü’s-sağîr) Diğer bir sahih hadîs-i şerifte Ebu Said (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.v.)’den şöyle nakletmektedir: “Camilere gitmeye alışkın olan bir kimseyi gördüğünüzde onun iman sahibi olduğuna şahitlik edin.” dedi ve sonra şu ayeti okudu: “Allah (c.c.)’nun mescidlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimseler ma’mûr ederler.” (Tevbe s.18)

Bir başka hadîs-i şerifte buyruluyor ki: “Kıyamet günü herkes sıkıntılı bir durumda iken ve güneş çok yakıcı olduğu bir anda yedi sınıf insan Allâhü Teâlâ’nın rahmet gölgesinde olacaktır. Onlardan biri kalbi camilere bağlı olan (bir ihtiyacı için dışarı çıksa dahi tekrar camiye dönmek arzusu taşıyan) kimsedir.” (Câmiü’s-sağîr) Diğer bir hadîs-i şerifte şöyle geçmektedir: “Camilere kalpten yakınlık duyan kimseyi Allâhü Teâlâ sever.” (Câmiü’s-sağîr) Hasan b. Ali (r.a.) şöyle buyurdu: — Üç kimse, Allah (c.c.)’nun yakınındadır. Bunlar: 1. Yalnız Allah için mescide giren kimse. Oradan çıkıncaya kadar Allah (c.c.)’nun misafiridir. 2. Sırf Allah rızası için müslüman kardeşini ziyaret eden kişi. Bu kimse, Allah (c.c.)’nun ziyaretini yapanlardan sayılır. Bu ziyaretten dönünceye kadar böyledir. 3. Hacc veya umre için yola çıkan bir kimse, sadece Allah rızasını dilerse evine dönünceye kadar Allah (c.c.)’nun süvarisi sayılır.

Denir ki: Mü’minin kalesi üçtür: “Mescitler, Allah (c.c.)’nun zikri ve Kur’ân okumak.” Bir kimse, sayılan üç şeyden birine sığınırsa şeytanın kötülüğünden kurtulmuş olur. Vehb b. Münebbih der ki: “Camilerle mescitler, Kıyamet Günü inci ve yakut işlenmiş bir şekilde getirilir. Cemaate devam edenlere şefaatçi olur.”25

Büyük Cemaate Katılmak Sallâllahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in bizlere olan emir ve vasiyetlerinden biri de şudur: Namazlarımızı küçük cemaatten çok, büyük cemaatle kılacağız; küçük cemaatlerle yetinmeyeceğiz. Ancak şer’î mazeretimiz olduğu takdirde küçült cemaatle namaz kılmakta bir sakınca yoktur. Burada şu hakikat ortaya çıkıyor: Bizi cemaatle namaz kılmaya sevk eden etken, sevab kazanmak değil de, Allah Teâlâ’nın sevgisi olmalıdır. Bu ecir ve sevab isteği bizlerin ihlâsını zedeleyen bir illettir. Allah Teâlâ ihlâs ehli olmayan ve bir menfaat umarak kendisine ibadet eden hiçbir ferdi âhiret sevabını kazandırıcı hayırlara muvaffak kılmaz. Şayet o kişi ihlâs basamağına varmış olsaydı sevabı düşünmeye ihtiyaç duymazdı.

Bilâkis Allah sübhanehu ve Teâlâ’nın emrine uyarak o işi yapmaya koşardı; kazandığı sevabın ne olduğunu öğrenmek için duraklamazdı. “Erkeğin bir erkekle namaz kılması, kişinin tek başına namaz kılmasından üstündür ve yine kişinin iki kişi ile namaz kılması, bir kişi ile namaz kılmasından daha üstündür”.(İmam Ahmed, Ebu Dâvud, Nesâî) Kişiler çoğaldıkça kılınan namazı Hakk Teâlâ daha çok sevmiş olur. Bu sebepledir ki Allah ehli, büyük cemaatlerle namaz kılmaya özen göstermişlerdir. Zira Hakk Teâlâ büyük kalabalıklarla kıldığımız namazımızı sever ve ister. Nitekim o büyükler, kendi nefislerinin rahata kavuşması için değil de, Allah (c.c.)’nun affetmeyi sevdiğini bildikleri için Allah (c.c.)’nun kendilerini affetmesini isterler. Allah (c.c.) daha iyisini bilir.26 Bezzar ve Taberânî’de şu hadîs-i şerîf rivayet ederler: “İki kişinin cemaat olarak namaz kılmaları, dört kişinin münferiden namaz kılmalarından Allah katında daha üstündür. Yine dört kişinin cemaat olarak kıldıkları namaz, sekiz kişinin münferiden kıldıkları namazlarından daha değerlidir. Sekiz kişinin cemaat olarak kıldıkları namaz da yüz kişinin münferiden kıldıkları namazlarından daha makbuldür.”

Evde Yapılan Cemaat Yeterli midir? Bir özre dayanmaksızın evde cemaatla namaz kılıp camiye gitmemek bid’at ve mekruhtur. 27 Bazı kimseler iki veya dört kişi bir araya gelerek evde, dükkanda ve diğer yerlerde cemaatle namaz kılmanın yeterli olduğunu zannederler. Öncelikle, böyle bir cemaatte cami sevabı yoktur. Üstelik kalabalık bir cemaatle namaz kılmanın sevabından da mahrum olunuyor. Topluluk ne kadar çok olursa, Allah (c.c.) indinde o kadar sevimli olur. Şayet bir iş Allâhü Teâlâ’nın hoşnutluğu için yapılacaksa, O hangi şekilden daha çok razı ise işin o şekilde yapılması gerekir. 28 Bir hadîs-i şerifte bildiriliyor ki: “Allâhü Teâlâ üç şeyi görünce hoşlanır.

Cemaatin oluşturduğu safı, gece yarısı teheccüd namazı kılan kimseyi, bir ordu içinde savaşan kimseyi.” (Câmiü’s-sağîr)

Gözleri Görmeyen Sahâbî’ye Nebî (s.a.v.)’in Ruhsat Vermemesi

Abdullah b. Ümmü Mektûm (r.a.)’dan şöyle rivayet edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’e
“Ey Allah (c.c.)’nun Resûlü! Ben iki gözden âmâyım. Evim uzaktır. Elimden tutup beni mescide getirecek bir kimse var, ama benim emrimde değildir. Bana namazlarımı evde kılmak için izin verir misin?” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.)
“Sen ezanı işitiyor musun?” diye sordu. Ben
“Evet” deyince Hz. Peygamber (s.a.v.): “Senin ruhsatın yoktur” buyurdu. (İmam Ahmed, Ebu Dâvud, İbn Mâce ve İbn Huzeyme)29
“Ey Allah (c.c.)’nun Resûlü! Benimle mescid arasında hurma bahçeleri ve diğer ağaçlar vardır. Elimi tutup getireni de her an bulamıyorum. Acaba namazı evimde kılsam caiz midir?” diye sordum. Hz. Peygamber (s.a.v.):
“Sen kamet sesini duyuyor musun?” diye sordu.
“Duyuyorum” dedim.
Hz. Peygamber (s.a.v.):
“O halde namaza gel” buyurdu. (Terğib, I/238; İmam Ahmed, Abdullah b. Ümmü Mektum (r.a.)’dan).30
Asıl Cihâd
Câbir b. Abdullah (r.a.)’dan rivayetle Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gün şöyle buyurmuştur:
“Size Allah (c.c.)’nun kendisiyle hataları sildiği, günahları keffaretlendirdiği şeyi haber vereyim mi?” buyurdu. Sahâbîler
“Evet ya Resûlallah, haber ver” dediler. Hz. Peygamber (s.a.v.): “Şiddetli ve sıkıntılı zamanlarda abdesti yerli yerinde alarak, mescidlere çokça adımlar atmak ve namazdan sonra ikinci namazı beklemektir. İşte asıl cihad budur.” buyurdu. (Terğib, I/247; İbn Hibban)

Nebî (s.a.v.)’in Evlerini Başlarına Yakmayı Düşündüğü Kimseler:

Enes b. Mâlik (r.a.)’in nakline göre Hz. Peygamber (s.a.v.) söyle buyurmuştur: “Bir kişi insanları yağlı bir kemiğe veya tırnak parçasına davet edecek olsa ona uyup gelirler, buna karşılık cemâatle şu namâza davet ediliyorlar, fakat gelmiyorlar. İçimden öyle geçti ki birisine emredeyim de insanlara cemâatle namâz kıldırsın, sonra ben ezânı duyup gelmeyenlere gideyim ve evlerini başlarına yakayım. Çünkü cemâatle namâzdan ancak münafık olan geri kalır.” (Taberâni)

Buhârî’nin Ebû Hüreyre (r.a.)’den nakline göre ise Hz. Peygamber (s.a.v.) söyle buyurmuştur: “Vallâhi içimden öyle geçti ki müezzine kâmet etmesini emrettikten sonra birine insanlara imâm ol diye emredeyim. Sonra elime bir meşale alıp ezândan sonra namâza çıkmayanların evlerini başlarına yakayım.” Rahmete’n-li’l Âlemîn olan Nebî (s.a.v.)’in ümmetine son derece şefkatli ve merhametli olmasına, hiçbir kimsenin en ufak bir eziyet çekmesine dayanamamasına rağmen (özürsüz olarak) evlerinde namaz kılanlara o kadar öfkeliydi ki, onların evlerini yakmaya dahi razı olmuştu.33 (Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber (s.a.v.)’in böyle buyurmasının sebebi, o kişinin evini yaktığı zaman evsiz kalıp mescidde yatıp kalkacak dolayısıyla cemaati hiç kaçırmayacaktır.)


Ham Sofuların Hâli Başka bir rivaye Abdullah İbn-i Abbas (r.a.)’ya gelerek, “Gün boyu oruç tutan, bütün gece nafile namaz kılan, fakat Cuma ve cemaate katılmayan kişi hakkında hüküm nedir?” diye sorunca, “O kişi Cehennemliktir” buyurdu. (Tirmizi, Terğib) Yani o kişi müslüman olduğundan dolayı bir müddet cezasını çektikten sonra Cehennem’den çıkacaktır. Ancak ne zamana kadar Cehennem’de kalacağı belli değildir. Sofuların bazı cahilleri, zikirlere ve nafilelere çok titizlik gösterdikleri halde cemaatle namaz kılmaya pek aldırış etmezler. Bunu da bir büyüklük zannederler. Halbuki büyüklüğün en yüksek derecesi Allah (c.c.)’nun sevgili Peygamberi (s.a.v.)’e tâbi olmaktır.34 Bir hadis-i şerif’te buyruluyor ki: “Üç kimseye Allâhü Teâlâ lanet eder; 1-Namaz kılanlar kendisinden (geçerli bir sebebten dolayı) râzı olmadıkları halde, onlara imamlık yapan kimse. 2-Kocası kendisine kırgın olan kadın. 3-Ezan sesini duyup da cemaate katılmayan kimse.”35

Muaz b. Cebel (r.a.) şöyle diyor: “Kim ki Allah (c.c.)’nun huzuruna emin olduğu halde gelmek istiyorsa, şu beş vakit namazı, ezanın okunduğu yerlerde kılarak gelsin. Çünkü bu, hidayet yollarından birisidir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnet kıldığıdır. Sakın “Benim evimde bir namazgâhım vardır, ben orada namaz kılıyorum” demeyin. Çünkü eğer siz böyle yaparsanız Peygamberiniz (s.a.v.)’in sünnetini terketmiş olursunuz. Eğer Peygamberiniz (s.a.v.)’in sünnetini terkederseniz sapıtırsınız.”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu