Tarihten Yapraklar
Yıldırım Bâyezid ve Molla Fenarî Yıldırım Bâyezid devrinin en büyük âlimi Molla Fenârî hazretleri çok derin bir ehl-i sünnet ve’l-cemaat bilgini idi. Mısır’da tahsilini ilerletmisti. Osmanlı padisahı kendisine çok hürmet ederdi. Bir gün Yıldırım Bâyezid’in huzurunda sohbet ediliyordu. Padisah ihtilaflı bir mesele hakkında: “Ben bu meselenin dogrusunu bilirim… Is söyle ve söyledir…” diyerek bildiklerini anlattı. Molla Fenârî hazretleri padisaha su cevabı verdi: “Siz bes vakit namâzda cemaati terk ediyorsunuz. Târik-i cemaat olan kimsenin sahitligi kabul edilmez. Binâenaleyh ben de sizin sehâdetinizi kabul etmiyorum.” demistir. Bunun üzerine Padisah kendi sarayının 45 önünde bir cami yaptırdı. Günde bes vakit ezan okununca o camiye gider, kendisine ayırttıgı yerde namâzını cemaatle imâmın arkasında kılardı. 46 Camiye Gidip Cemaate Yetisemeyenin Durumu Resûl-i Ekrem (s.a.v.) söyle buyrulmustur: “Kisi namâz abdestini güzelce alır, cemaatle namâz kılmak için mescide gider de cemaati namâzlarını kılmıs bulursa, Hakk Te‘âlâ o kisiye cemaatle orada namâz kılmıs olanların ve orada bulunanların sevâbı kadar sevâb verir. Bununla beraber cemaatin sevâbından hiçbir sey eksilmez.” (Ebû Dâvûd) Ebû Dâvud’un rivâyet ettigi bir hadîs-i serîfe göre de Resûlullâh (s.a.v.): “Kisi mescide gelir, cemaatle birlikte namâz kılarsa, günah ve kabahatleri affolunur. Yine kisi mescide geldiginde namâzın bir kısmının kılındıgını, bir kısmının da kılınmadıgını görür ve yetisebildigini cemaatle kılıp kaçırdıgı rekâtları tamamlarsa günah ve kusurları yine affolunur; kisi mescide gelir, cemaatın namâzlarını kıldıklarını görür, yalnız olarak orada namâzını kılarsa kezâ günahları yine affolunur.” buyurmuslardır. 47 Allâhü Te‘âlâ’nın ne kadar büyük ikram ve ihsanıdır ki, cemaate ulasamadıgı halde sadece bir gayret ve çabadan dolayı, cemaate ulasma sevâbı vermektedir. Biz Allâhü Te‘âlâ’nın bu lütfundan faydalanmazsak kimin zararınadır? Ayrıca bundan su da anlasılıyor ki, cemaatle namâz kılınmıstır, diye endise edilip camiye gitmekten vazgeçilmemelidir. Camiye gittikten sonra namâzın kılınmıs oldugu anlasılsa da kesinlikle o kisiye cemaat sevâbı verilecektir. Ancak namâzın kılındıgı önceden kesin olarak bilinirse gitmemekte bir sakınca yoktur.38 Sallâllahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in bu hallerde kılınacak namâzların ecir ve sevâblarını birbirine esit saymasının sebep ve hikmeti sudur: Bir zaruret karsısında geç kalıp da sonra cemaate yetismek üzere kosan kisinin, cemaatle namâzın kılındıgını görünce duyacagı üzüntü kendisini etkileyeceginden, bu kisinin hatırı, kalmasın veya ona bir taziye yerine geçsin diye, bu esitligi beyan buyurmuslardır. Bu böyle olmasaydı, Hakk 38 Muhammed Zekeriyya Kandehlevî, Amellerin Fazîleti, 301.s. 48 Te‘âlâ’nın emirlerine pek aldırmayan kisi ile bütün isini – gücünü bırakıp Allâh (c.c.)’nun emirlerini yapan, yapmaya itina gösterenin arası nasıl ayırt edilebilirdi?39 Annem Öldügü Gün.. Muhammed bin Semâe (r.h.), Imâm-ı Ebû Yusuf ve Imâm-ı Muhammed’in talebesi olan büyük bir âlimdir. Yüz üç yasında iken vefat etmistir. O yasa kadar günde iki yüz rekat nafile namâz kılardı. Diyor ki: “Ben kırk senedir bir defa hariç ilk tekbiri hiç kaçırmadım. Yalnız annemin vefat ettigi gün onunla mesgul oldugumdan ilk tekbire yetisemedim” 40 Sabah ve Yatsı Cemaatinin Önemi Imâm-ı Mâlik ve Müslim’in -metin Müslim’indir- rivâyet ettikleri bir hadîs-i serîfte: “Kisi yatsı namâzını cemaatle kılarsa gecenin yarısını namâzla geçirmis sayılır; kisi sabah namâzını cemaatle kıldıgı tak- 39 Imam-ı Sa’rânî, el-Uhûdü’l Kübrâ, 102.s. 40 Muhammed Zekeriyya Kandehlevî, Amellerin Fazîleti, 301.s. 49 dirde bütün gecesini uyanık olarak, ibâdetle geçirmis sayılır.” buyrulmustur. Ebû Dâvûd’un rivâyet ettigi bir, hadîste, “Yatsı namâzını cemaatle kılan, kisi gecenin yarısını namâzla geçirmis sayılır; hem yatsı ve hem de sabah namâzını cemaatle kılarsa, bir gecenin tamamını ibadetle geçirmis sayılır.” buyrulmustur. Ibn-i Hüzeyme yukarıdaki hadîsi “Sahih” inde su unvân altında müstakil bir bölüm olarak zikretmistir: “Cemaatle kılınan sabah ve yatsı namâzının fazîleti; cemaatle kılınan sabah namâzının cemaatle kılınan yatsı namâzından daha üstün oldugu ve cemaatle kılınan sabah namâzının sevâbının cemaatle kılınan yatsı namâzının sevâbının iki katı oldugunun açıklanması hakkındadır.” Taberâni ise su hadîsi rivâyet eder: Resûlullâh (s.a.v.): “Kisi abdestini alır, mescide gelir, fecir (sabah) namâzından önce iki rekât namâz kılar, oturup fecir namâzını bekleyip kılarsa o kisinin namâzı sâlih ve sâdık kisilerin namâzı gibi yazılmıs olur, 50 ayrıca adı da Rahman’ın elçilik heyetine yazılmıs olur.” buyurmuslardır. Ibn Mâce ise su hadîsi nakleder: “Sabah namâzına mescide gelenler, îmân bayragı ile dönmüs olurlar; çarsıya gitmis olanlar da seytan bayragı ile dönerler.” Ibn Ömer (r.a.) yatsı namâzını cemaatla kılmayı kaçırdıgında o gece sabaha kadar ibâdet ederdi. (Ebû Nuaym, Hilye, I/303 Nâfi’den)41 Sallâllahu aleyhi ve sellem Efendimiz sabah ve yatsı namâzlarını cemaatle kılmamızı ve buna digerlerinden daha çok önem vermemizi emretmisler ve bunu birçok kez vurgulamıslardır. Bu iki vakit namâzın cemaatle kılınmasında birçok hayır ve kolaylıklar bulundugunu Muhbir-i Sâdık (s.a.v.) Efendimiz bilmeseydi, bunda ısrar etmezlerdi. Biz de bu ısrarda bir sevâb veya bir hayır bulundugunu bilmeli ve Efendimiz (s.a.v.)’in buyurdugunu yapmalıyız. 41 Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, 3.c., 400.s. 51 Demek ki, gün boyu yogun bir sekilde çalısan, lokmasını çalısarak kazanan kimseler, diger, farz olan namâzlarını da cemaatle kıldıkları takdirde, îmân yönünden kemâle ermislerden sayılırlar. Seyh Efdalüddin bir kisinin, “Halsiz olmasaydım sabah ve yatsı vakitleri namâzını mescidde cemaatle kılmaya giderdim.” dedigini duyunca, o kisiye, “Ey kardesim! Dermansızlıgını ileri sürmen pek yakısık almıyor. Eger mescide geldigin takdirde bin dinar vereceklerini vaad etseler sen bu parayı almak için de bir hileye tesebbüs etmesen o baska. Fakat cemaatle namâz kılmak için degil de sırf bin dinarı almak için cemaate yetisirsen, o zaman sen seriat ahkâmına göre münafık sayılırsın, sırtında; nifâk tasıyorsun demektir.” dedi. Allâh (c.c.) daha iyisini bilir.42 Münâfıklara En Agır Gelen Namâz Hadîs-i serîfte söyle buyrulmustur: “Münâfıklar yönünden en agır sayılan namâzlar yatsı namâzı ile fecir (sabah) namâzlarıdır. Bu gibiler bu namâzların içinde ne 42 Imam-ı Sa’rânî, el-Uhûdü’l Kübrâ, 108.s. 52 derece büyük hayırların oldugunu bilselerdi, el ve ayaklarıyla sürünerek gelirlerdi.” (Buhârî) Müslim’in bir diger rivâyeti ise söyledir: “Sayet bu münâfıklardan biri cemaatle kılınan yatsı namâzında etli bir kemik parçası bulunacagını bilse cemaate elbette gelir.” Baska bir hadîs-i serîfte “Sallâllahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir fecir (sabah) namâzından sonra, “Filan yok mu? Filan yok mu?” buyurmuslardır.” (Ahmed b. Hanbel) Bu hadîsteki cümlenin iki kez tekrar edilmesinde sabah ve yatsı namâzlarının münâfıklar için en agır bir namâz olduguna isâret vardır. 43 Ibn Ömer (r.a.) söyle buyurmustur: “Gözümüzün mescidde görmeye alıstıgı herhangi bir kisiyi yatsı ve sabah namâzlarında görmedigimizde, o kisi hakkında kötü düsünürdük (Basına bir is mi geldi acaba?).” (Bezzar, Taberanî ve Ibn Hüzeyme, Sahih’inde) 43 Imam-ı Sa’rânî, el-Uhûdü’l Kübrâ, 109.s. 53 Nasîhat Muhbir-i Sâdık (s.a.v.) Efendimiz söyle buyurmustur: “Namâza dururken dünyâ düsüncelerini unutan, yüzünü Allâhü Te‘âlâ’ya çevirip kendini seytanın vesveselerinden koruyup namâz kılanın kulagına, Allâhü Te‘âlâ, melekler vâsıtası ile: ‘Korkmayın, üzülmeyin’ müjdesini ulastırır.” Biliniz ki, önceki ve sonraki ölülerin bütün arzûsu, bir defa Allâhü Te‘âlâ’yı zikretmektir. Bir defa cemaat safında bulunmak arzûsu içindedirler. Fakat is isten geçmistir. Bu fırsat simdi senin elindedir. O halde kıymetini bil.”44 Baslangıç Tekbîrinde Imâma Yetismenin Sevâbı Nebiyy-i Muhterem (s.a.v.): “Imâma, birinci tekbîrde yetismek, dünyâ ve içindekilerden iyidir.” buyurmustur.45 Birgün Resûlullâh (s.a.v.) namâz kılarken 44 Muhammed Rebhâmî, Riyâdü’n-nâsihîn, 172.s. 45 Muhammed Rebhâmî, Riyâdü’n-nâsihîn, 171.s. 54 bir kimse sabah namâzında imâmla beraber alınan iftitah (baslangıç) tekbirine yetisemedi (birinci rekâtın sonunda veya ikinci rekâtte yetisti), gitti bir köle âzâd eyledi, gelip Resûlullâh (s.a.v.)’e anlattı: Ya Resûlallâh (s.a.v.) ben bugün, iftitâh tekbîrine yetisemedim, bir köle âzâd ettim, acaba iftitah tekbîrinin sevâbına nâil olabildim mi? Resûlullâh (s.a.v.), Hazret-i Ebû Bekir (r.a.)’e: “Sen ne dersin bu iftitah tekbirinin hakkında?” diye buyurdu. Ebû Bekir-i Sıddık (r.a.) buyurdu ki: “Ya Resûlallâh, kırk deveye mâlik olsam, kırkının da yükü kıymetli madenler olsa, hepsini fakirlere sadaka olarak versem yine imâm ile beraber alınan iftitah tekbirinin sevâbına nâil olamam.” Sonra Resûlullâh (s.a.v.): “Ya Ömer sen ne dersin bu iftitâh tekbîrinin hakkında?” diye buyurunca Hz. Ömer (r.a.) söyle dedi: “Ya Resûlallâh, Mekke ile Medine arası dolu devem olsa, yükü kıymetli madenler olsa, hepsini fakirlere sadaka olarak versem yine imâm ile beraber alınan iftitah tekbirinin sevâbına nâil olamam.” 55 Resûlullâh (s.a.v.): “Ya Osman, sen ne dersin bu iftitâh tekbîri hakkında?” buyurunca Hz. Osman Zi’n-nureyn (r.a.) söyle cevap verdi: “Ya Resûlallâh, ben gecede iki rekât namâz kılsam, her bir rekâtta Kur’an-ı azimü’s-san’ı hatmetsem yine imâm ile beraber alınan iftitâh tekbîrinin sevâbına nâil olamam.” Sonra Resûlullâh (s.a.v.): “Ya Ali, sen ne dersin bu iftitâh tekbîri hakkında?” buyurunca Hz. Ali (k.v.) söyle dedi: “Ya Resûlallâh batı ile dogu arası küffar ile dolu olsa, Rabbim bana kuvvet verse, cümlesini kırıp öldürsem yine imâm ile alınan iftitah tekbîrinin sevâbına nâil olamam.”46 Sonunda Resûlullâh (s.a.v.): “Ey benim ümmet ve ashâbım, yedi kat yerler ve yedi kat gökler kâgıt olsa ve deryalar mürekkep olsa ve bütün agaçlar kalem olsa ve cümle melekler kâtip olsalar, kıyâmete kadar yazsalar yine imâm ile alınan iftitâh tekbirinin sevâbını yazamazlar.” diye buyurmuslardır. 46 Mızraklı Ilmihal, 54.s. 56 Ve eger Allâhü azimü’s-san’ın yarattıgı melekler ne kadar dersen, Resûlullâh (s.a.v.) Mirac’a çıktıgı gece Beyt-i Mamur’u tavaf edip giden melekleri görünce sordu: “Ya karındasım Cebrail, bu Beyt-i Mâmur’u tavaf edip giden melekler geri dönmüyor, onlar nereye giderler?” Cebrâil (a.s.) (cevâben): “Ya Habiballâh, ben yaratıldıgım günden bugüne gelinceye kadar bu Beyt-i Mamur’u tavaf edip giden melâikenin geri döndügünü görmedim, bir kere tavaf edene kıyâmete kadar bir kez daha sıra gelmez.” dedi.47 Imâmın arkasına durana yüz sevâb ve sagında durana yetmis bes sevâb ve solunda durana elli sevâb verilir. Evvelki safta durana yirmi bes sevâb, ikinci saftan dâ geri safa varıncaya kadar durana on sevâb verilir. Bu sevâbların bir tanesi bin vukîyye48, o vukîyyenin her bir tanesi bin dirhem49 ve o dirhemin her bir tanesi Uhud Dagı’ndan agır 47 Mızraklı Ilmihal, 54.s. 48 Vukîyye: 400 dirhemlik ölçü birimidir ki yaklasık 1200 gramdır. 49 Dirhem:Yaklasık 3.7 gramlık ölçü birimidir. 57 gelse gerektir. Bir kimse iftitâh (baslangıç) tekbirini imâm ile beraber alsa, güz günlerinde agaçların yapragı rüzgâr estikçe ne sekil dökülürse o kisinin günahları da öyle dökülse gerektir.50 Özürsüz Cemaati Terk Etmenin Hükmü Nebiyy-i Muhterem (s.a.v.) Efendimiz söyle buyurmaktadır: “Allâh (c.c.)’nun eli cemaatle birliktedir.” Yani Allâh (c.c.)’nun rahmeti, sefkati ve lütufları, cemâate yönelmistir. Cemaatle namâz bırakılırsa, kul için bunun zıddı düsünülebilir (bu lütuflardan mahrum kalır).51 Bu konuda diger hadîs-i serîflerde de söyle buyrulmustur: “Cemâatle namâz, sünnet-i hüdâlardandır.”52 “Cemâatle namâzı terk edenler, ancak münafıklardır.” (Nasbü’r-râye, 2.s., 21.s.)53 “Sıhhati yerinde oldugu halde, ezanı 50 Mızraklı Ilmihal, 53.s. 51 Imam-ı Sa’rânî, el-Uhûdü’l Kübrâ, 793.s. 52 Sünnet-i Hüdâ: Dînin alameti ve siârı olan sünnet 53 Burhaneddin Merginânî, el-Hidaye 58 duyup da ona icâbet etmeyenin namâzı geçerli degildir.” (Ibn-i Mâce, Beyhâkî) “Namâz ezanını duyup da mâni bir özrü olmadan onu izlemeyenlerin kılacakları namâzı Hakk Te‘âlâ kabul etmez.” Mâni özrün ne oldugu Efendimiz (s.a.v.)’e sorulmus, Efendimiz (s.a.v.), “Korku veya hastalıktır.”, buyurmuslardır. (Ebû Dâvud ve Ibn Hibban) Namâzın kabul olunmamasının manası, bu namâzdan dolayı Allâhü Te‘âlâ tarafından kisiye verilmesi beklenen sevâbın verilmeyip sadece namâz borcunun üzerinden düsmesi demektir. Hadislerde geçen “Onun namâzı olmaz.” sözünden de bu kastedilmistir. Çünkü mükâfatı ve ikramı olmayan namâz, namâz olur mu? Bu, Imam Ebû Hanife (r.a.)’e göredir. Sahabe ve Tabiin (r.a.e.)’den bazılarına göre ise, bir mazeret olmadan namâzı cemaatle kılmamak haram, cemaatle kılmak ise farzdır. Hatta bir çok âlimlere göre (cemaatsiz kılınan) namâz, namâz degildir. Gerçi Hanefi Mezhebi’ne göre namâz olur ama kisi cemaati terk ettigi için mutlaka suçlu durumuna düser. Ibn-i Abbas 59 (r.a.)’dan rivâyet edilen bir hadîs-i serîfte (cemaati terk eden kisi hakkında): “O kisi Allâh’a ve Resûlü’ne âsi olmustur.” buyrulmaktadır. 54 54 Muhammed Zekeriyya Kandehlevî, Amellerin Fazîleti,