Resûllulâh (s.a.v) Efendimiz’in Enes İbn-i Mâlik (r.a.)’e Ta’lim Buyurdukları Hıfz Duâsı

Abdullah bin Eban Es-Sekafi dedi ki:
Bir gun Haccac bin Yusuf, Enes bin Malik (r.a.)’i ararken bana karşı geldi. Kendini benden gizlemeğe calışıyordu. Ben atımla birlikte yuruyerek Enes bin Malik (r.a.)’e vardım. Gordum ki o, evinin kapısı onunde ayaklarını uzatmış oturuyordu. Ben dedim ki:
– “Kalk, Emiru’l-Mu’minin’e cevab ver.”
Dedi ki:
– “Hangi Emiru’l-Mu’minin’e?”
– “Ebu Muhammed Haccac’a (yani
Haccac-ı Zalim’e)” dedi ki:
– “Şeksiz ve şubhesiz bilesin ki Allah onu zelil kılmıştır. Cunku aziz kimse Allah Azze ve Celle’ye taat ve itaatle aziz olan kimsedir. Zelil de Allah’a isyanla zelil olan kimsedir. Sozunu ettiğin arkadaşın şubhesiz azmış, bayağılaşmış, haddi aşmış. Kitab ve Sunnet’e muhalefet etmiştir. Val lahi Allah ondan intikam alacaktır.” Dedim ki:
– “Sozu kısa kes ve Mu’minlerin emirine cevab ver.” Bunun uzerine Enes (r.a.) kalktı. Beraberce Haccac’ın yanına vardık.
Haccac dedi ki:
– “Enes bin Malik sen misin?”
– “Evet.”
– “Bize beddua eden ve ağır soyleyen
sen misin?”
– “Evet.”
– “Bu nedendir?”
– “Bu, senin Allah’a asi, Peygamberinin
sunnetine muhalif olman, Allah’ın duşmanlarını
i’zaz, Allah’ın dostlarını tezlil
etmiş olmandandır.”
– “Benim sana ne yapmak istediğimi biliyor
musun?”
– “Hayır.”
– “Seni en kotu bir şekilde (işkenceyle)
oldurmek istiyorum.”
– “Eğer bunun senin elinde olduğunu bilseydim, Allah’dan başka sana da kulluk
ederdim.” Haccac:
– “Nicin?” dedi. Enes bin Malik (r.a.):
– “Şunun icin ki, Resulullah (s.a.v.) bana
bir dua oğretmiş ve demişdir ki: “Kim her sabah bu duâyı okursa hiç kimse ona zarâr veremez” bilmelisin ki bu duayı ben bu sabah da okudum.” Haccac: “Onu bana da oğret.” Enes (r.a.):
– “Sen hayatta iken onu herhangi bir kimseye oğretmekten Allah’a sığınırım.”
Haccac yanındakilere emir verdi:
– “Enes’i serbest bırakın.” Haccac’ın perdedarı dedi ki:
– “Bugun filan ve filanı da celbetmemiz lazım, bunu nasıl serbest bırakabiliriz?”
Haccac:
– “Ben O’nun omuzlarında ağızlarını acmış iki arslan gordum ve cok korkdum” dedi.
Sonra Enes (r.a.) halet-i ihtizara (vefat etmek uzere iken) gelince bu duayı bazı ihvanına oğretti. o buyuk dua şudur:
بِسْمِ الّٰلِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
بِسْمِ الّٰلِ خَيْرِ الَْسْمَاءِ بِسْمِ الّٰلِ رَبِّ الَْرْضِ
وَالسَّمَاءِ، بِسْمِ اللّٰ الذَِّي لَيضَُرُّ مَعَ اسْمِه شَيْء فيِ
الَْرْضِ أَذٰى. بِسْمِ الّٰلِ الْكَافِي، بِسْمِ الّٰلِ الْمُعَافِي،
بِسْمِ اللّٰ الذَِّي لايَضَُرُّ مَعَ اسْمِهِ شَيْءٌ فِي الَْرْضِ
وَلَفِي السَّمَاءِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمِ. بِسْمِ الّٰلِ
عَلٰى نَفْسِي وَدِينِي، بِسْمِ الّٰلِ عَلٰى أَهْلِي وَمَالِي،
بِسْمِ اللِّٰ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ أعَْطَان۪ى رَبِّيَ اللُّٰ أكَْبَرُ اَللُّٰ
أَكْبَرُ اَللُّٰ أَكْبَرُ، أَعُوذُ بِاللِّٰ مِمَّا أَخَافُ وَأَحْذَرُ، اَللُّٰ
رَبِّي وَلٓ أُشْرِكُ بِهِ شَيْئًا، عَزَّ جَارُكَ وَجَلَّ ثَنَاؤُكَ
وَتقََدَّسَتْ أسَْمَاؤُكَ وَلَ إِلٰهَ غَيْرُكَ الَلّٰهُمَّ إِنيِّ أعَُوذُ
بِكَ مِنْ كُلِّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ وَشَيْطَانٍ مَرِيدٍ وَمِنْ قَضَاءِ
السُّوءِ وَمِنْ شَرِّ نَفْسِي وَمِنْ كُلِّ دَابَّةٍ أَنْتَ ءَاخِذٌ
بِنَاصِيَتِهَا، إِنَّ رَبِّي عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ. اَللّٰهُمَّ
كَمَا لَطَفْتَ فِي عَظَمَتِكَ دُونَ اللُّطَفَاءِ، وَعَلَوْتَ
بِقُدْرَتِكَ )بِعَظَمَتِكَ( عَلٰى الْعُظَمَاءِ، وَعَلِمْتَ مَا
تَحْتَ أَرْضِكَ كَعِلْمِكَ بِمَا فَوْقَ عَرْشِكَ، وَكَانَتْ
وَسَاوِسُ الصَدْرِ كَالْعَلَنِيَةِ عِنْدَكَ، وَعَلاَنِيَةُ الْقَوْلِ
كَالسِّرِّ فِي عِلْمِكَ، وَأَنْقَادَ كُلُّ شَيْءٍ لِعَظَمَتِكَ،
وَخَضَعَ كُلُّ ذِي سُلْطَانٍ لِسُلْطَانِكَ، وَصَارَ أَمْرُ
الدُّنْيَا وَالَْخِرَةِ كُلُّهُ بِيَدِكَ، اِجْعَلْ لِي مِنْ كُلِّ هَمٍّ
وَغَمٍّ أَصْبَحْتُ وَأَمْسَيْتُ فِيهِ فَرَجًا وَمَخْرَجًا.
اَللّٰهُمَّ إِنَّ عَفْوَكَ عَنْ ذُنُوبِى، وَتَجَاوُزَكَ عَنْ
خَطِيئَتِى، وَسَتْرَكَ عَنْ قَبِيحِ عَمَلِى، أَطْمَعَنِى أَنْ
أَسْئَلَكَ مَالَ أَسْتَوْجِبُهُ عَلَيْكَ وَ مِمَّا قَصُرْتُ فِيه۪،
اَدْعُوكَ اۤمِناً، وَأَسْئَلُكَ مُسْتَأْنِسًا وَإِنَّكَ لَمُحْسِنٌ
إِلَيَّ، وَأَنَا الْمُسِئُ إِلَى نَفْسِى فِيمَا بَيْنِى وَبَيْنَكَ،
التوََّدُّدُ مِنْكَ بِالنِعَّمِ مَعَ غِناَكَ عَنِىّ، وَاتَبََغضَُّ اِليَْكَ
بِالْمَعَاص۪ي، فَلَمْ أَرَ مَوْلًى كَرِيمًا أَعْطَفُ مِنْكَ
عَلَى عَبْدٍ لَئِيمٍ مِثْل۪ى، وَلَكِنَّ الثِّقَةَ بِكَ حَمَلَتْنِي
عَلَى الْجُرْأَةِ عَلَيْكَ، فَأَسْئَلُكَ بِجُودِكَ وَ كَرَمِكَ
وَإِحْسَانِكَ وَطَوْلِكَ أَنْ تُصَلِّيَ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَالِۤهِ
وَأَنْ تَفْتَحَ ل۪ى بَابَ الْفَرَجِ بِطُولِكَ وَتَحْبِسَ عَنّ۪ى
بَابَ الْهَمِّ بِقُدْرَتِكَ، وَلَتَكِلْن۪ى إِلَى نَفْس۪ى طَرْفَةَ
عَيْنٍ فَاَعْجَزَ، وَلَ إِلَى النَّاسِ فَأَضِيعَ. بِرَحْمَتِكَ
يَاأَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ. امِٓينَ.
Bi’smillâhi’r- rahmâni’r- rahîm.
Bi’smillâhi hayri’l- esmâi bi’smillâhi
rabbi’l- ‘ardı ve’s- semâi bi’smillâhi ’llezî lâ
yedurru me‘a’smihî şey’ün fil ardı azâ bismillâhi’l-
kâfî bi’smillâhi’l- mu‘âfî.
Bi’smillâhi’llezî lâ yedurru mea’smihî
şey’ün fil ardı velâ fi’ssemâi vehüve’s-
semî‘u’l-‘alîm.
Bi’smillâhi ‘alâ nefsî ve dînî, bi’smillâhi
‘alâ ehlî ve mâlî, bi’smillâhi ‘alâ külli şey’in
a‘tâni Rabbîye’llâhü Ekber Allâhü Ekber
Allâhü Ekber e‘ûzü billâhi mimmâ ehâfü
ve ahzeru’llâhü rabbî velâ üşrikü bihî
şey’en ‘azze câruke ve celle senâüke ve tekaddeset
esmâüke ve lâ ilâhe ğayruke.
Allâhümme innî e‘ûzü bike min külli
cebbârin ‘anîdin ve şeytânin merîdin ve
min kadâi’s- sûi ve min şerri nefsî ve min
külli dâbbetin ente âhizün bi nâsıyetihâ
enne Rabbî ‘alâ sırâtın müstekîmin.
Allâhümme kemâ letafte fî ‘azametike
dûne’l- lutefâi ve ‘alevte bi kudretike (bi
‘azametike) ‘ale’l- ‘uzemâi ve ‘alimte mâ
tahte ‘ardıke ke ‘ılmike bimâ fevka ‘arşike
ve kânet vesâvîsü’s- sadrı ke’l-‘alâniyeti
‘ındeke ve ‘alâniyetü’l- kavli ke’s-sirrı fî
‘ılmike ve enkâde küllü şey’in li ‘azametike
ve hada‘a küllü zî sultânin li-sultânike
ve sâra emru’d- dünyâ ve’l- âhireti küllühû
bi yedike ic‘al lî min külli hemmin ve
ğammin esbahtü ve emseytü fîhi ferecen ve
mahracen.
Allâhümme inne ‘afveke ‘an zünûbî ve
tecâvüzeke ‘an hatîetî ve setreke ‘an kabîhi
‘amelî etme‘anî en es’eleke mâlâ estevcibühû
‘aleyke ve mimmâ kasurtü fîhi ed‘ûke
âminen ve es’elüke müste’nisen ve inneke
le muhsinün ileyye ve ene’l- musîü ilâ nefsî
fîmâ beynî ve beyneke’t-teteveddüdü minke
bi’n-ne‘ami me‘a ğınâke ‘annî ve etebeğğadu
ileyke bi’l- ‘amâsî felem era mevlen kerîmen
a‘tafu, minke ‘alâ ‘abdin leîmin mislî velâkinne’s-
sikate bike hameletnî ‘ale’l- cüraeti
‘aleyke fe es’elüke bi cûdike ve keremike ve
ihsânike ve tavlike en tüsalliye ‘alâ Muhammedin
ve Âlihî ve en tefteha lî bâbe’l- fereci
bi tûlike ve tahbise ‘annî bâbe’l- hemmi bi
kudretike ve lâ tekilnî ilâ nefsî tarfete ‘aynin
fe a‘ceze velâ ile’n- nâsi, fe edî‘a bi rahmetike
yâ erhame’r-Râhimîne. Âmîn.
Ma‘nâsı
İsimlerinin en hayırlısı Allâh’ın adıyla
başlarım. Göklerin ve yerin Rabbi Allâh’ın
adıyla başlarım. O’nun isminin olduğu
yerde, yeryüzünde hiçbir şeyin zarâr ve
eziyet edemeyeceği Allâh’ın adıyla başlarım.
Her şeye yeten Allâh’ın adıyla başlarım.
Afveden Allâh’ın adıyla başlarım.
İsminin anıldığı yerde, yerdekilerden
ve göklerdekilerden hiçbir şeyin zarâr
vermeyeceği Allâh’ın adıyla başlarım. O
her şeyi bilen ve işitendir. Nefsim ve Dînim
için Allâh’ın adıyla başlarım. Âilem ve
malım için Allâh’ın adıyla başlarım. Bana
her şeyi veren Allâh’ın adıyla başlarım. En
büyük Allâh’tır. Korktuğum her şeyden en
büyük Allâh’a sığınırım. Rabbim olan Allâh’a
karşı son derece dikkatli davranırım
ve ona hiçbir şeyi ortak koşmam. Sana yakın
olan azîz olur. Senin övgün ne yücedir.
Senin isimlerin çok mukaddestir. Senden
başka İlâh yoktur. Ey Allâh’ım her inada
zâlimden, âsî şeytândan, yalnış hüküm
vermekten, nefsimin şerrinden ve Senin
hüküm ve saltanatında olan bütün canlıların
şerrinden Sana sığınırım. Muhakkak ki
Allâh doğru yolun sâhibidir. İhsân sâhiblerinin
üzerinde azametiyle lütuf sâhibi
olan Allâh’ım! Kudretinle hükümdârların
üzerinde hükümrân olan Allâh’ım! Yerin
altında olanları, arşın üstünde olanları
bilen Allâh’ım! Gönlümdeki vesveseleri
apaçık bilen, apaçık olan şeyleri ilmindeki
sırrlar gibi bilen Allâh’ım! Senin azametin
önünde her şeyin boyun eğdiği Allâh’ım!
Saltanâtına bütün sultânların boyun eğdiği
Allâh’ım! Dünyâ ve âhiretin saltanâtı
elinde olan Allâh’ım! Sabah akşam bana
isâbet eden üzüntü sıkıntı ve kederlere
karşı bana rahatlık ve ferec (çıkış, kurtuluş)
nasîb eyle.
Ey günâhlarımı afveden, hatâlarımı
görmezden gelen ve kötü amellerimi örten Allâh’ım! Sana ta’zîmde kusûr etmeden
Senden istemeyi bana nasîb eyle.
Hatâ ettiğim husûslarda Senin rahmetine güvenerek
sana duâ etmeyi bana nasîb eyle.
Ben günah işleyerek nefsime zulmederken
Sen bana ihsân etmektesin. Ben isyânlarla
senin buğzunu hak ederken Sen ni‘metlerle
bana ihtiyâcın olmadığı hâlde aramızda
sevgiyi yaratmaktasın. Benim gibi kusurlu
bir kula Senden daha şefkatli daha merhametli
bir dost görmedim. Buna rağmen
Sana olan güvenim Senden afv ni’met ve
ihsânını istemeğe beni cesâretlendirdi.
Cömertliğin, ihsânın, ikrâmın, zenginliğin
hürmetine Muhammed (s.a.v.)’e ve Âline
salât etmeni istiyorum. Kudretiyle bana
salâh kapılarını açmanı, keder kapılarını
kapamanı istiyorum. Ey merhametlilerin
en merhametlisi olan Allâh’ım! Rahmetinle
kudretinle göz açıp kapayıncaya kadar
beni nefsime ve insânlara bırakma ki ben
âcizim ve bu hâlde hüsrâna uğrayanlardan
olurum. (Hz. Mahmûd Sâmî Ramazânoğlu, Ashâb-
ı Kirâm (R.A.E.), 124-127.s., İzmir, 1979.)