Tıbb-ı Nebevî

Tıbb-ı Nebevi, “Peygamber Tıbbı” anlamını taşıyan iki kelimeden oluşur. Bu başlık altında geçen bilgiler, Peygamberimizin (s.a.v.) uyguladığı ve çevresinde bulunanlara öğrettiği bir dizi tavsiyelerden oluşur. Asırlar önce Peygamber (s.a.v.) Efendimiz tarafından vaz edilmiş bu tavsiyelerin önemi yeni yeni anlaşılmaktadır. O öğütlerin, bilimsel gerçeklerle uyum içinde olması, bu bilgilerin vahiy kaynaklı olmasından kaynaklanır. Kur’an-ı Kerim’de “Peygamber, size ne getirdiyse onu alıp kabul ediniz. Sizlere neyi yasak ettiyse ondan vazgeçiniz” (Haşr Suresi, 7),
Kur’ân-ı Kerim, her biri Batılı ilim adamları tarafından araştırma konusu yapılan tıp, astronomi, jeoloji, botanik gibi çeşitli bilim dallarına temel teşkil edecek bilgiler vermektedir.(1) Özellikle insan sağlığını ilgilendiren tıbbî konular önemli bir yer tutmaktadır.(2)
Hz. Peygamber (s.a.v.) tabîb-i kulûb, yani inançsızlıktan ruhları ve dünyaları kararmış insanlara hayat bahşeden, gönül aydınlığı ve ebedî kurtuluş getiren“kalblerin tabibi” olduğu gibi; bedenî hastalıkların şifaya kavuşmasına vesile olacak sözleriyle tıp ilmine de yol Göstermektedir.
Sağlığın Önemi
“Sıhhat ve afiyet üzere olmak, yüce Allah’ın kuluna vermiş olduğu en büyük nimetlerden biridir.” (İbn-i Kesir, 4/584) Çünkü sağlıklı olmayan insan istediği gibi hareket edemez. Allah’ın emirlerini gereği gibi yerine getiremez. İnsan bu nimete karşı şükretmeli ve kıymetini bilmelidir.
Peygamberimiz (a.s.m.) sağlığın önemini şöyle vurgular: “Sizlerden her kim vücut bakımından sağlıklı, nefsinden, malından korkusuz ve huzurlu, günlük yiyeceği de yanında olarak sabahlarsa sanki dünyanın bütün nimetleri kendisinde toplanmış gibi olur.” (Tirmizi, Zühal, hadis no: 2346)
“İki nimet vardır ki insanlardan pek çoğu bunların kıymetini bilmeyerek zarar etmiştir. Biri sağlık, diğeri ise boş vakittir.” (Buhâri Rikak 7/170; İbn-i Mâce, Zühd, hadis no: 4170)
“Rabb’inden dünya ve ahirette bağışlanmanı ve sağlıklı olmanı (af ve afiyet) iste.” Peygamberimizi ziyaret eden bir kişi hangi duanın üstün olduğunu sormuştur. Bunun üzerine Peygamberimiz bu hadisi buyurmuştur. Bu hadisle sağlıklı olmada duanın önemine işaret etmekte ve bunu tavsiye etmektedir.
Tıbb-ı Nebevî’nin Kapsamı
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in tıbba dair hadisleri, tıbbî açıdan ele alınırsa, bir bölümünün genel tıp konularına,fakat pek çoğunun koruyucu hekimliğe, bir kısmının da tedavi edici hekimliğe ait ilaç tariflerinden ibaret olduğu görülür. Bunlar tıbbî tavsiye, öğüt ve reçeteler de olarak özetlenebilir. Bu hadisler bugünkü tıbbi telakkilerimize uygunluk göstermesinden başka, Arap yarımadasındaki tıbbi uygulamaları düzeltmek ve tababete ilmi bir hüviyet kazandırmak gibi önemli bir rol oynamış ve Orta Çağ’a hakim olan bir İslâm tababetinin doğmasına sebep olmuştur.(3) Gerçekten o devirde Araplar tababet konusunda çeşitli yanlış telakki ve uygulamalara sahip bulunuyorlardı.
Hz. Peygamber (s.a.v.) batıl ve ilmî değeri olmayan bu uygulamaları kaldırmış, tababete yeni bir anlayış getirmiştir. Şöyle ki, tabib olmayanların hasta tedavi ettikleri takdirde verdikleri zararın ödetilmesi, tabiblerin alacağı ücretin meşru olduğu, bulaşıcı hastalıklara karşı korunma, salgının bulunduğu yere girmemek ve bu yerde bulunuyorsa dışarı çıkmamak(karantina),vücut temizliği, yiyeceklerin ve çevre temizliğine önem vermek, yiyecek ve içeceklerde itidali muhafaza etmek, hastalanınca tedavi olmak ve tedaviye inançla bağlanmak, hastalıklarda çeşitli tedavi usulleri tarif ederek bir ilaç telakkisi oluşturmak,haram nesnelerle tedavi yapılmaması gibi tavsiyeler yanında, hastalık anında hazık (mütehassıs) hekime müracaat etmek, cahil tabiblerden uzak durmak gibi çok önemli konulara temas buyurmuşlardır. Bu konuda pek çok örnekler verilebilir. (3,4,5,6,11)
Bu konulara kısaca değinelim:
Tıbb-ı Nebevî’de Enfeksiyonlardan Korunma
Ancak mikroskopla görülen ve ölümcül hastalıklara yol açabilen mikroplara dâir bazı işaretleri, Efendimiz’in (s.a.v.) beyanlarında görmekteyiz. Ebû Musa el-Eşari’den (r.a) rivayet edilen bir hadîste, Efendimiz’in (s.a.v.): “Ümmetimin yok olması kılıç ve taun iledir.” buyurması üzerine, ashab sorar: “Ya Resulullah kılıcı biliyoruz; fakat taun nedir?” Efendimiz: “Gözden gizlilikte cin gibi olan düşmanlarımızın gizlice dürtmesidir. Bunların hepsinde de şehitlik sevabı vardır.” buyurur. (Ebû Dâvud, Müsned)
Efendimiz (s.a.v.), bulaşıcı hastalıklardan korunmada, vücut ve çevre temizliğinin yanında bazı tavsiyelerde bulunmuştur. Bu bilgiler ışığında baktığımızda, mikroorganizmaları ilk tarif edenin, Efendimiz (s.a.v.) olduğunu görürüz. O, vebanın, çıplak gözle görülemeyen zararlı bir âmili olduğunu, gizlice yayıldığını ve hastalığın yayılmasını önlemede karantina gerektiğini vurgulamıştır. Ayrıca O, bu tip mikropların insan vücuduna dışarıdan bulaştığını imâ ve işaret buyurmuşlardır.
Esnerken Ağzı Kapatmak
Akciğer rahatsızlıkları, hava yoluyla bulaşan hastalıkların büyük çoğunluğunu teşkil etmektedir. Havada bulunan mikroplar, derin nefes alınınca bronşlara ve akciğerlere kadar inerek hastalık yapar. Efendimiz (s.a.v.): “Sizden biriniz esneyeceği zaman elini ağzına koysun; zîrâ zararlı şeyler ağzına girer.” (Ebû Dâvud, Müslim, Müsned) buyurmuştur. Esneme sırasında havadaki mikropların bademcikleri geçerek hava keselerine kadar gitmemesi için ağzımızı kapatmamız lâzımdır. Böylece üst ve alt solunum yollarına hava yoluyla bulaşacak hastalıklara mâni oluruz.
Bulaşma Mesafesi
19. asırda havadaki toz zerreciklerinin ve mikroorganizmaların mikroskopla görülmesinden sonra, hasta ile sağlam kişiler arasına mesafe koyma anlayışı tıbbî kaideler içine girmiştir. Tıp tarihinde hastalar arasına mesafe koyma meselesine ilk defa Efendimiz (s.a.v.): “Cüzzamlı hastadan yırtıcı hayvandan sakınır gibi sakınınız. Cüzzamlı kimse bir vadiye indiği zaman, siz başka bir vadiye ininiz. Cüzzamlı hastalara devamlı olarak bakmayınız. Onlarla konuştuğunuz zaman, sizinle onlar arasında bir veya iki mızrak boyu mesafe bulunsun.” (Müsned, İbn-i Mâce, F. Kadir) mealindeki hadîs-i şerîfiyle dikkatleri çekmiştir. Bugün tıp otoriteleri bu mesafenin 70–80 cm’den az olmamasını tavsiye etmektedir.
Karantina
Tarih boyunca insanları tehdit eden, toplu ölümlere sebep olan veba (taun), humma, sıtma ve çeşitli viral hastalıklardan milyonlarca kişi ölmüştür. Daha önceki yüzyıllarda başgösteren kitle salgınları her zaman dehşetle hatırlanır. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) bu husustaki sözlerine kulak verelim: “Bir yerde taun hastalığı olduğunu duyarsanız oraya gitmeyiniz. Eğer bir yerde taun hastalığı meydana gelmiş ve siz orada iseniz hastalıktan kaçmak maksadıyla çıkmayınız.” “Taundan kaçan kimse savaştan kaçan kimse gibi günah işlemiş olur. Hâlbuki taunun çıktığı yerde sabredip durarak ölen kimseye şehit sevabı vardır.” (Ebu Dâvud, Müsned) Peygamberimiz (s.a.v.), karantinayı tam mânâsı ile tarif etmiş ve yukarıdaki beyanlarıyla da uygulanılabilirliğini garantiye almıştır. Karantinadan kaçan kişiyi savaştan kaçan kimseye benzetmiş, savaştan kaçmanın neticelerini insanlara hatırlatmıştır. Efendimiz (s.a.v.), hasta insanların hastalıklarını sağlamlara bulaştırmaması için karantinayı tavsiye ettiği gibi, hasta hayvanların sağlıklı hayvanların yanına getirilmesini de yasaklamıştır. Bir hadîs-i şerîflerinde “Hayvanlardan hasta olanlar, sahipleri tarafından sakın sağlıklı olanların yanına iletilmesin.” (Buhâri, Müslim, E.Dâvud, Müsned, Faik) buyurmuştur. Veba öldürücü ateşli salgın hastalıktır; taun, sıtma, kızamık, çiçek, aids ve daha sonraları açığa çıkacak salgın hastalıkların tamamına veba denilmektedir. Salgın hastalıkların hangisi olursa olsun Efendimiz (s.a.v.): “Hastalığa yaklaşmakta tehlike vardır.” (E. Dâvud) buyurmuştur.
Ellere Vazife Taksimi
Efendimiz (s.a.v.), sağ elini temizlik ve yemek. Sol elini istinca ve kirli şeyler için kullanırdı (E. Dâvud). Temizlik yaparken, başınızı, ağzınızı, burnunuzu, cildinizi kirletilmiş sol elle yıkarken, bilmeden temiz sahaları kirletmiş olursunuz ki, bu da sağlık prensiplerine aykırıdır. Tıp tarihi incelendiğinde, ellerimize vazife taksimi yapan tek ismin Efendimiz (s.a.v.) olduğu anlaşılır. Bütün pis işlerde sol eli, temiz işlerde ise sağ eli kullanmayı tavsiye etmiştir. Efendimiz (s.a.v.) temizlenmesinde, taranmasında, ayakkabı giymesinde sağdan başlamayı severdi (Buhâri, Müslim). Vücudun atıkları olan dışkı (gaita), idrar, balgam, ter, sümük gibi salgılara veya onların çıktığı organlara sol elle dokunmamız gerekir. Böylece vücudun temiz kısımlarına hastalık yapıcı mikroorganizmaları bulaştırmamış oluruz.
Aksırırken Ağzı Kapatmak
Üzeri açık bir kapla taşınan yiyeceğe, taşıyan kişinin öksürük ve aksırığıyla veya sinek, böcek ve hava yoluyla mikrop bulaşabilir. Ebû Hureyre (r.a.): “Peygamberimiz (s.a.v.) aksırdığı zaman elini ve elbisesinin bir parçasını ağzına kapatır ve sesini alçaltmaya çalışırdı.” (Ebû Dâvud) demektedir. Efendimiz’in (s.a.v.) bu hareketi, çevrede bulunan insanları bulaşıcı hastalıklardan korumaya yönelik, İlâhî hikmetin gereği, bir nevî vahiyle kendisine ilhâm edilen mu’cizevî bir davranıştır.
Kapların Üzerini Örtmek
Yiyecek ve içecek kaplarının kapalı ve temiz olması da sağlık açısından çok mühimdir. Nitekim Peygamber (s.a.v.): “(Akşam yatarken) kapıları kilitleyiniz. Su kırbalarının ağzını bağlayınız. Boş kapları ters çeviriniz! Dolu kapların üzerini örtünüz ve lâmbaları söndürünüz! Çünkü zararlı yaratıklar kilitli kapıyı açmaz. Bir de fare yok mu, insanların evlerini yakıp yıkar.” (Buhâri, Müslim, Müfred) buyurmuştur. O’nun (s.a.v.) boş kapların ters çevrilmesini veya kapaklarının kapanmasını tavsiye etmesi, içlerine bir şey girmemesi içindir. Evde öksüren birisi varsa, açık kaplara mikrop bulaştırır. Ayrıca evcil hayvanlarla, sinek, böcek ve kemirgenlerle bakteri bulaşmasını engellemek için, yiyecek ve içecek kapları kapalı tutulmalıdır.
Ağzı Küçük Kaplara Ağzını Dayayarak Su İçmemek
Efendimiz (s.a.v.), kırba gibi kaplara bir kimsenin ağzını dayayarak içmesini de yasaklamıştır (Buhâri, M.Aliyye, en-Nihâye, İbn-i Kayyim, Müsned). Su içen kişide, üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları varsa, bunu kaba veya içilen sıvıya bulaştırabilir.
İdrarı Elbiseye Bulaştırmama
Efendimiz (s.a.v.), elbiselerinin temizliğine çok dikkat ederdi. İdrar ve kan gibi mikropların kolayca üreyebileceği besiyerlerinin elbiselere bulaşmaması için ikazda bulunmuştur. Bir hadîs-i şerifte Efendimiz (s.a.v.): “Sizden biriniz sahrada abdest yapacağı zaman idrarının kendi üzerine sıçramaması için yumuşak yer arasın.” (Gümüşhanevî, Nesîmî) buyurmuştur. Efendimiz (s.a.v.), elbisesine idrar bulaşıp kirlenmesin diye, çok titizlik ve hassasiyet göstermiştir.
Kanın Toprağa Gömülmesi
Mikroorganizmaların üremeleri için karbon kaynağı olarak polisakkarid, yağ, proteinler, azot, enzim, sülfür (koenzim ve protein yapısında), fosfor, oksijen, hidrojen, potasyum, mağnezyum ve demire ihtiyacı vardır. Kanda bunların hepsi bir arada bulunduğundan, kan, tıpta birçok besiyerini zenginleştirmek maksadıyla kullanılır. Besiyerindeki kan ile mikroplar daha kolay ve hızlı ürer. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), kan aldırdı. Abdullah b. Zübeyr’e verdi. “Haydi, bu kanı alıp götür! İnsan, köpek, yırtıcı hayvan yalamaması için toprağa göm.” buyurdu (Kübra Hâkim, Keşfül ummal, F. Kadir M. Aliye). Temizlik hassasiyetinin yanısıra, bu tavsiyedeki en önemli maksat, kanın mikropların üremesine uygun bir besiyeri olduğuna dikkat çekilmesi ve kanda bulunabilecek mikroorganizmaların hayvanlar yoluyla etrafa yayılmasının önlenmesidir.
Sümük Ve Balgamın Kaybedilmesi
Efendimiz (s.a.v.): “Sizlerden biriniz mescide sümkürdüğünüz veya balgam çıkardığınız zaman onu kaybetsin, herhangi bir Müslüman’ın cildine ve elbisesine bulaştırıp zarar vermesin.” buyurmuştur (Müslim, Buhâri, Müsned, Nesai). Ayrıca O (s.a.v.): Bir topluluğun önünde balgam çıkaran, onu avuçlarıyla gizlesin ve toprağa gömünceye kadar göstermesin (Buhâri, Müfred, Müslim, Nesai), buyurarak çıkarılan balgam ve sümüğün toprağa gömülmesini tavsiye etmiştir. Sözkonusu toprak, insan ve hayvanların hiç uğramadığı sahalar olmalıdır. Sümük ve balgam içinde bulunan mikroorganizmaların, faydalı bakteri ve mantarlarla organik bileşiklere dönüştürülüp, zararsız hâle geleceği tek yer topraktır.
Bataklıkların Kurutulması
Efendimiz (s.a.v.), bataklıkların, sıtma başta olmak üzere bazı hastalıklara yol açmayacak duruma getirilmesi gerektiğini şu hadîse ile ifade etmiştir: Hz. Aişe Mekke’den Medine’ye geldiklerinde Medine, Arabistan mıntıkasının en hastalıklı yeri idi. Efendimiz (s.a.v.) Buthan vadisinin kurutulması için tavsiyelerde bulunmuştur (Buhâri, Müslim, Dârimi, Mâce, K.Ummal, Ramuz, L. Ukul).
Mikropların Barınaklarını Toprağa Gömmek
Hz. Aişe (r.a.) şöyle der: Peygamber Aleyhisselâm insan vücudundan ayrılan yedi şeyin toprağa gömülmesini emrederdi. Bunlar, saç, tırnak, akan kan, kadınların adet bezi, diş, pıhtılaşmış kan, kadının döl eşi (C. Sağir, F. Kadir, Kenz ül Ummal). Efendimiz (s.a.v.) kan ve kan pıhtısının, saç ve tırnakların insanlara hastalıkları bulaştırıcı ve açıkta bulunduğu zaman insan ve hayvanda hastalık yapıcı mikropların çoğalması için bir besiyeri olacağından, toprağa gömülmesi gerektiğini ilk tavsiye edendir.
Canlıların Kullandığı Sahaları Kirletmemek
Her Müslüman evini temiz tuttuğu gibi, çevresini de temiz tutmalı, su kaynaklarını kirletmemelidir. Peygamberimiz çevre temizliğine gereken önemi vermiş, Müslümanlar da her zaman bu emir ve tavsiyelere uymaya hassasiyet göstermişlerdir. Efendimiz (s.a.v.): Ağaç altlarına, gölgeliklere, su membalarına, durgun sulara, yollara, hayvan yuvalarına ve hayvan barınaklarına idrar yapılmasını yasaklamıştır (Müslim, Buhâri, E. Dâvud). Efendimiz (s.a.v.) bir defasında “Sakın lânete uğrayanlardan olmayınız.” buyurunca, sahabeler, ‘Bunlar kimlerdir?’ diye sordular. Peygamberimiz de, “Herkesin gelip geçtiği yollara, gölgeliklere, su kenarlarına ve ağaçların altına abdest bozup kirletenlerdir.” (Müslim, Mâce, M. Zevaid, Faik) diye cevap verdi. Böylece O (s.a.v.), ortak kullanım alanlarının tükürük, balgam, burun salgısı, idrar ve dışkı ile kirletenlerin dünya ve âhirette lânete uğrayacaklarını beyan buyurmuştur. O (s.a.v.), insanlara zarar veren her şeyin bertaraf edilmesini istemiş ve bunu imanın şubelerinden biri saymıştır.
Hastalık Bulaştıran Hayvanların İzole Edilmesi
Efendimiz (s.a.v.), Mekke gibi devamlı haç ve umre vesilesiyle kalabalık insan toplulukların bulunduğu yerlerde, hastalık taşıyan hayvanların beslenmesini uygun görmemiştir. O (s.a.v.), Av, çoban, ziraat köpeği dışında köpek edinmeyin buyurmuştur (Buhâri, Müslim).
Yiyeceklerin Hastalık Yapmayacak Şekilde Islâh Edilmesi
Hayvanî gıdalar tam pişirilmeden kullanılınca gıda zehirlenmesi yapabilir. Tam pişirilmemiş deniz ürünleri, sindirim kanalı ve idrar atıkları, çiğ etli mamuller, hayvanlara dokunup elleri yıkamamak veya mikropların bulunduğu havayı solumak; tifo, enterokolit, zatürre, veba, mezenterik adenit, brucellozis, menenjit gibi hastalıklara yol açabilir. Bu hastalıklardan korunmak niçin Efendimiz’in buyurduğu gibi etlerin kokuşmayacak şekilde ıslâh edilmesi lazımdır. O (s.a.v.) Veda Haccı’nda kurban kesildikten sonra “Ey Sevban! Şu etin kokuşmasını önleyip ıslah et.” (Müslim, E.Dâvud, S.Kübra, K.Ummal) buyurmuştur. Benzer birçok hadîsten anlaşıldığına göre, çevre ve yiyecekler hayvan ve insan atıklarıyla kirletilmemeli, domuz eti yenilmemelidir. Binek hayvanın üzerine binildiğinde, elbise ve vücut yıkanmalıdır.
Hamam, Havuz Gibi Ortak Kullanım Alanlarına Dikkat Edilmesi
Hamam ve havuz gibi ortak kullanım alanlarına mantar hastalığı olanlar alınmamalı veya hastalığı olanlar buralara gitmemelidir. Mantarlar tedaviye dirençli hastalık yapar. Bunların tedavisi zordur. Hastalık tedavi edilse bile tekrar ortaya çıkabilir. Efendimiz (s.a.v.) zamanında Arabistan’da hamam yoktu. Fakat O (s.a.v.) gaybî olarak verdiği bir haberde şöyle buyurmaktadır: “Acem diyarı yakında sizin için fetholunacaktır. Orada hamam denilen evler bulacaksınız. Oraya erkekler peştamalsız girmesinler, kadınları da hasta veya doğum yapmış olmadıkça oraya girmekten men ediniz.” (S.Kübra, İ. Mâce, Bağdadi) Sağlam kadınların hastalık kapma riskinden dolayı, hamama girmesi sakıncalı bulunmuştur. Efendimiz (s.a.v.) erkeklerin hamama peştamalsız gitmemesi gerektiğini “Her kim Allaha ve ahiret gününe inanıyorsa, hamama peştamalsız girmesin.” (Bağdadi, Nesai, Müsned) hadîsiyle ifade etmiştir. Ortak kullanım yerlerinde avret yerlerinin açılmasını, çirkin işlere yol açabileceğinden yasaklamıştır.
Aids Belası
AIDS salgın halde olduğu Kenya ve Uganda’da Amerikalı bilim adamlarınca yürütülen iki araştırma, sünnet olmanın HIV (AIDS) virüsüne yakalanma riskini yarı yarıya azalttığını ortaya koydu. Bu yeni bulgular elde edilince Dünya Sağlık Örgütü erkeklerde sünnetin yaygınlaştırılması için kampanya başlattı. Çünkü sünnet olmak, adeta bulaşıcı hastalıklara karşı yapılan aşılanmaya benzer koruma sağlıyordu. Dr. Williams ve arkadaşları, sünnetin yaygınlaştırılması halinde önümüzdeki 10 yılda yaklaşık 2 milyon yeni HIV infeksiyonunun ve 300.000 ölümün engelleneceğini hesaplamaktadır. Sonraki 10 yılda ise 3 ilâ 7 milyon kişinin HIV infeksiyonuna yakalanmasının ve 2 ilâ 7 milyon kişinin AIDS’ten ölümünün önüne geçilebilecektir. HIV’in genel bir salgın olmadığı ülkelerde de sünnetin tüm erkeklere yaygınlaştırılması tavsiye edilmektedir, çünkü bu kez de diğer yararları (idrar yolu infeksiyonlarının, HPV bulaşmasının ve dolayısıyla kadınlarda rahim kanserinin, genital ülseratif hastalık yaygınlığının azaltılması) açısından gerekli görülmektedir.
Ehil kişilerce, gerekli cihazların bulunduğu temiz ve hijyenik ortamda yapılan sünnetin komplikasyonları da yok denecek kadar az olduğu yine belirtiliyor. Birleşmiş Milletler’in Dünya Sağlık Örgütü, bugün sünnet olmayı AIDS’ten korunmanın en etkili yolu olarak ilan etmiştir Nitekim Dr. Dubais Raymond’un; “Sünnet çiçek aşısı gibi bütün erkeklere mecbur edilmelidir” sözü de bu hususu vurgulamaktadır.(15)
Bu konuda Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Sünnet olmak, erkekler için, sünnettir.” (Taberani
“Fıtri sünnet beştir: Sünnet olmak, kasıkları temizlemek, tırnak kesmek, koltuk altını temizlemek ve bıyıkları kısaltmak.” (Buhâri)Evet, Peygamberimizin ümmetine tavsiye ettiği ve Müslüman milletimizin adeta İslâm’ın şiarı olarak görerek erkeklerin hepsinin olduğu sünnet; yüzyıllar sonra şimdi Dünya Sağlık Örgütünce hararetle tavsiye edilmektedir. Ey Yüce Nebi, sana olan hayranlığımız giderek artmaktadır. Ne mutlu senin yolunda gidenlere…
Suyu Üç Yudumda İçmenin Hikmeti
Hadislerle sabit olan kaidelerden biri de suyun 3 yudumda içilmesidir. Peki bunun hikmeti nedir?
Burada esas olan suyun yavaş yavaş içilmesidir. Suyun miktarına göre yudum sayısı artırılabilir ve azaltılabilir. Suyu üç yudumda içmek sonunda Elhamdülillah demek; su içmenin adaplarındandır. Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor: “Suyu çocuğun memeyi emmesi gibi için. Depodan doldurur gibi içmeyin. Ondan ciğer hastalıkları zuhur eder.”
Efendimiz (s.a.v.) suyu ve diğer meşrubatı üç nefeste içer (Buhâri, Eşribe, 26) ve bu hususta da şöyle buyururdu: “Deve gibi bir nefeste içmeyin. İki veya üç nefeste için. Bir şey içeceğiniz zaman besmele çekin; içtikten sonra da «elhamdülillah» deyin! ” (Tirmizi, Eşribe, 13)
Peygamber (s.a.v.)suyu üç nefeste içmenin faydalarını şöyle açıklamıştır:
1. Üç nefeste içen kimse suya iyice kanar, böylece susuzluğu teskin edilmiş olur.
2. Suyu üç nefeste içmek sağlığa daha uygundur. (Müslim, Taharet, 65; Eşribe, 121)
Suyun mideye azar azar inmesi halinde insanın vücut yapısı, onu hemen ihtiyaç duyulan yere sevk eder. Çok miktarda suyun birden hücumu halinde ise vücut, dengesini kaybederek vazifesini tam olarak yapamaz: Üşüyen bir kimse midesine aniden inen suyun soğukluğu ile daha da üşür; hararetli vücut da bir anda gelen çok suya karşı tepki gösterir ve suyun serinliğinden tam olarak istifade edemez. Yavaş yavaş ve azar azar içilmesi durumunda ise bu gibi zararlı durumlar söz konusu olmaz.
Bir şey içerken, meşrubatın içinde bulunduğu kaba herhangi bir sebeple üflenmesi de uygun görülmemiştir. Ebu Said el-Hudri’den rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz içilecek şeylere üflemeyi yasaklamıştı. Bir adam:
– Kaba çerçöp düştüğünü görürsem ne yapayım? deyince:
“– Düşen şeyi dök!” buyurdu. Bu defa adam:
– Bir nefeste içince suya kanmıyorum, dedi. Resul-i Ekrem de:
“– O takdirde su kabını ağzından çek! (Üç yudumda iç!) ” buyurdu. (Tirmizi, Eşribe, 15)
Kaylûle
Öğlen sünnete uyarak yapılan kaylûle uykusu da çok önemlidir. Gerçekten güzelleştirici hormonlarının aktif olması nedeniyle bu uykuya ‘güzellik uykusu’ deniyor. Serotonin vücuda salgılanıyor, bu da vücudu canlandıracak mutlu edecek bir hormon. Aslında bu 5 – 10 dakikalık uyku, beynimizde inanılmaz deşarj etkisi meydana getiriyor. Bu uykuyla Beyin orada gerçekten ihtiyaç duyduğu mineralleri alıyor, vücudumuz yenileniyor. Eğer uyumazsak, vücutta yaşlanma başlıyor. Çünkü o 5 – 10 dakikalık uykuda vücut yenileniyor.” dedi.
Günde 5 Vakit Alınan Abdest
Sabah erken saatlerde soğuk su ile yüzü yıkamanın çok etkili bir anti-aging yöntemi olduğunu da belirten Uzman Dr. Arslan şunları söyledi: “Bu sayede yüzümüzü canlandırmış oluyoruz. Ben hiç sıcak su kullanmıyorum, hep soğuk suyla yüzümü yıkıyorum. Günde en az 4 – 5 sefer yüzünüzü soğuk suyla yıkayın. Sadece soğuk suyla yüze yapılan masaj, kanlanmayı artırıcı bir özelliğe sahiptir. Abdest almak bir anti-agingdir. Bizi ferahlatır derler ya; aslında ferahlatıcı etkisi hassas bölgelerimizden kaynaklanır ve bizi yeniler. Mutluluk hormonu yani serotonin hormonu salgılatır. Enseyi, dirsek içlerini, el bileklerini, ayakları gün içerisinde 4-5 defa soğuk suyla ıslatırsak, kanlandırmayı arttırmış oluruz, bu da anti-aging etki oluşturur. Ayrıca seratonin hormonu salgılandığı için kendimizi huzurlu ve mutlu hisseder, ferahlarız. Hem hücrelerimiz kanlanıyor hem de beynimize daha fazla oksijen gidiyor. Kendinizi yenilemiş hissediyoruz.”
Yemek Alışkanlığı Ve Sağlığımız
Dengeli olmak, yaşamda olduğu gibi beslenmede de son derece önem taşır. Bu sebeple yemek yeme alışkanlıklarımızın gözden geçirilmesi gerekir. Yıllar öncesinden edindiğimiz yanlış alışkanlıklar kurtulmamız ve sağlığımıza tekrar kavuşmak için fedakârca ve sabırla davranış değişikliği yapmamız gerekir.
Örneğin yemek yeme sırasında sıcak olanları soğukla, tatlı olanları ekşi ile kabızlık yapanları yağlı gıdalar ile desteklemek yerinde olacaktır.
İştah varken yemek yemeğe son verilmeli ve yemekler iyice çiğnenerek yavaş bir şekilde yenmelidir. Bir önceki öğün sindirilmeden kesinlikle tekrar yenilmemelidir. En önemli sağlık sorunu ihtiyacımızdan fazla miktarda yemek yememizden kaynaklanır. Fazla miktarda alınan kalori harcanmadığında bedenin farklı organlarında veya bölgelerinde yağlanmaya neden olur. Özellikle önemli organlarımızdan biri olan karaciğerdeki yağlanmanın ortaya çıkarmış olduğu sonuçlar son derece önemlidir. Böylelikle insan bedeninin sağlıklı çalışması bozulur.
Yemekten önce hareket edilmesi çok faydalı; ama hemen sonrası hareket etmek ise çok zararlıdır. (Bağdadi, s. 11, 159; Zehebi, s. 188) Yemek öncesi yavaşlamış olan metabolizmanın canlanması amacıyla yapılan hareket çok faydalıdır. Sindirim sistemi boş olduğundan çevre organlarda bulunan kan dolaşımı yeterli seviyededir. Bu yüzden bedenin temizlenmesi açısından derin nefes alıp verme egzersizleriyle birlikte yürüyüş veya hareket yapılması elde edilecek faydayı maksimum hale getirir. Yemekten sonra çevredeki kan, merkeze çekilerek özellikle midemiz ve sindirim sistemimiz etrafında bulunan kan damarlarında birikir. Bunun amacı sindirim sisteminin daha güçlü bir şekilde çalışmaya başlamasını sağlamaktır.
Sütle balığı, sirkeyle sütü, sarımsakla soğanı, et kurusuyla taze eti, sumakla sirkeyi, sirkeyle pirinci, narla keşkeği birlikte yememek gerekir. İki soğuk, iki sıcak veya iki gaz yapıcı gıda birlikte alınmamalıdır. Üzeri açık yiyecek ve içeceklerden kaçınılmalıdır. (Bağdadi, s. 12; Zehebi, s. 37-38)
Bir hadislerinde Peygamberimiz (s.a.v.) “Sizlere yemeği soğutarak yemenizi tavsiye ederim, çünkü soğuk yemek faydalıdır, bereketlidir. Bilmiş olunuz ki fevkalade sıcak yemekte fayda ve bereket yoktur” (Camiü’s-Sağir, 1/4, 2/100, 179) buyurmuşlardır.
Ayrıca Peygamberimiz (s.a.v.) oturarak yemek yemeyi, yemeklere ve içilen suya üflenilmemesi gerektiğini ifade etmiş, her yemek öncesi ve sonrasında mutlaka ellerin temizlenmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Bunlar ve sayılabilecek birçok değişik örneklerle beslenmemizin ince ayarları düzene sokulmuştur.
Yenilenlerin Karıştırılması
Sağlığımızın bozulması, çok yememizle ve yediğimiz gıdaları aynı öğünde karıştırmamızla çok alakalıdır. Değişik şekillerde sindirim vardır. Nişastalı yiyecekler (pirinç, ekmek gibi) ağızda oluşan pityalin enzimiyle sindirilir ve bu enzim alkali bir ortam oluşturur. Proteinli yiyecekler ise (et, süt ürünleri gibi) hidroklorik asit ve pepsin enzimiyle sindirilir. İki değişik gıdanın aynı öğünde alınması enzimlerin birbirlerini nötralize etmesine sebep olur ve sindirim bozulur. Bu gıdaların karıştırılmasıyla midede mayalanma oluşur. Asit ortam ve mayalanmanın neticesinde alınan gıdalar kanın koyulaşmasına, dolaşımın bozulmasına yol açar. Bu tarz beslenme, uzun yıllar yapılmaya devam edildiğinde bedende birçok kronik hastalık kendiliğinden ortaya çıkar.
İnsanlar, genellikle aynı öğünde birçok değişik gıdanın tadına bakmak isterler. Özellikle Ramazan ayında bu istek daha belirgindir. Gün boyu aç kalan insan, yemek zamanı geldiğinde sofrada her şeyin bulunmasını arzular. Bulunan tüm besinlerin tadına bakmak onun için neredeyse normal bir beslenme alışkanlığına dönüşmüştür. Oysaki sağlıklı beslenmek için en önemli şartlardan biri yemek sırasında çeşit miktarını olabildiğince az tutmaya çalışmaktır. Tek bir yemek çeşidi yenilerek kalkılan öğünlerde, insanlar, bir sonraki öğüne kadar çok rahat ederler.
Mide ve hazım sorunu olanlara bu yönde beslenmeleri tavsiye edildiğinde hazımsızlıklarında, mide ve bağırsak şikâyetlerinde belirgin bir rahatlama olur. Bu yöntemi tavsiye ettiğim yüzlerce hasta bu uygulamanın faydasını belirgin derecede fark etti. Mide ağrısı çekenler, kabızlığı bulunanlar ve gaz sorunu olanlar kendilerini daha iyi hissettiler.
Az Yemenin Önemi
Peygamberimiz (s.a.v.) “İnsanoğlu midesinden daha zararlı bir kap doldurmamıştır. İnsanoğluna belini doğrultacak birkaç lokma kâfidir. Mutlaka yemesi gerekirse midesinin üçte birini yemeye, üçte birini içmeye, üçte birini de nefes alıp vermeye (havaya) bırakmalıdır” (Tirmizi, Zühd, hadis no: 2380) buyurmuşlardır.
Yine hadislerinde “Birçok hastalığın gerçek sebebi çok yemedir” (Camiü’s-Sağir, 1/36) ve “Allah’a en sevgili olanınız az yiyenleriniz, vücut bakımından da hafif olanlarınızdır” (Kenzü’l-Ummal, 3/7084) buyurmuşlardır.
Bu hadislerden anlaşılacağı gibi az yemenin beslenmemizdeki önemine dikkat çekilmiştir. Günümüzde de beslenme uzmanları, diyetisyenler, hekimler ve konuyla ilgili ilgisiz herkesin ortak noktada buluştukları en önemli nokta az yenilmesi gerektiği fikridir. (Bu konu, dergimizin ilerleyen sayfalarında “Açlık” başlığı altında müstakilen işlenmiştir.)
Masaj
El ve bazı yardımcı aletlerle vücudun değişik bölgelerinin basınca maruz bırakılmasıdır. Tıbbî açıdan masajın yararları oldukça fazladır. Dokularda birikmiş toksinlerin atılmasını kolaylaştırır. Kan ve lenf dolaşımının düzenlenmesini sağlar. Eklem ve adale ağrılarının giderilmesinde, zihnin ve ruhsal gücün durağanlaştığı dönemlerde çok faydalıdır.
Peygamberimiz (s.a.v.) zaman zaman sahabilerinden kendisine masaj yapmalarını istemiştir. “Ey Ebu Zeyd! Yakın gel, sırtıma masaj yap” (İ. Sünni vr. 34 b; E. Nuaym vr. 74) buyurmuşlardır. Ayrıca yorgunluk ve bazı hastalık hallerinde masaj yaptırılmasını tavsiye etmişlerdir.
Ortam Değişiminin Önemi
Yaşamın değişik zamanlarında her insanın ortam değişimi yaparak rahatlamaya farklı bir ruhsal ve zihinsel arınmayı yaşamaya ihtiyacı vardır. Çalışanların senelik izinleri, mahkûmların ve askerlerin ev izinleri, hastaların senatoryumlara alınarak orada bol oksijenli bir ortamda tedavi edilmelerinin temel mantığında hep ortam değişiminin faydalarından yararlanma düşüncesi vardır. Bu yüzden Peygamberimiz (s.a.v.) “Seyahat ediniz ki sıhhat bulasınız” (Müsned, 2/380; Camiü’s-Sağir, 2/25) buyurmuşlardır.
Peygamberimiz (s.a.v.) “Yaylaya çıkınız! Mevsim rüzgârlarını (güzel havalarını) koklayıp teneffüs ediniz! Kuytu ve güzel yerlerinde konaklayınız!” (Müsned, 4/55, 3/361; Tabakat-ü İbn-i Sad, 4/306) buyurmuşlardır. Sahabilerinden hasta olanlara özellikle zaman zaman yaylalara çıkarak dinlenmelerini tavsiye etmişlerdir. Kendi uygulamalarında da yaşamının özellikle sıkıntılı dönemlerinde yalnız başına kalarak bu yöntemi tecrübe ettiğine dair birçok örnekle karşılaşmak mümkündür. (16)
TIPLA İLGİLİ BAZI NEBEVİ EMİRLER
1) “Kim bilgisi olmadığı halde hekimlik yapmaya kalkışırsa, sebeb olacağı zararı öder.” (Ebu Dâvud, Diyat 23; Nesai, Kasame 41; İbni Mâce, Tıb 16).
2) Sad İbn Vakkas hastalanmış Hz. Peygamber (s.a.v.) ziyaretine gitmiş. Sad’ı evinde hasta yatar görünce “Haris bin Kelde’yi çağırın, O iyi bir hekimdir, sizi tedavi etsin.” buyurmuştur. (Ebu Dâvud, Tıb 12).
3) “Allah derdi de çareyi de verdiği gibi, her dert için bir ilaç yaratmıştır. Bu sebeble tedaviye devam ediniz. Fakat haramla tedavi etmeyiniz.” (Ebu Dâvud, Tıb 11).
4) “Allah şifanızı sarhoşluk veren şeylerde yaratmamıştır.” (Buhâri, Eşribe 15).
5) “İki nimet vardır ki, insanların çoğu bunda aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” (Buhâri, Rikak 1; Tirmizi, Zühd 1; İbn Mâce, Zühd 15)
6) “Lanetlenmiş iki şeyden sakının:
– “Ya Rasulallah o iki şey nedir?” dediler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
-“İnsanların gelip geçtiği yola ve gölgelendiği yere abdest bozmaktır.”buyurdu. (Müslim, Taharet 68; Ebu Dâvud, Taharet 15; Ahmet bin Hanbel, Müsned 2/372).
7) “Sizden biriniz durgun suya bevl etmesin.” (Buhâri, Vudu 68; Müslim, Taharet 94; 96; Ebu Dâvud, Taharet 36).
8) “Hastayı üç gün geçmeden yoklamayınız.” (Ramuz’el-Ehadis 2/489).
9) “Bir yerde veba olduğunu işitirseniz, oraya girmeyiniz. Bulunduğunuz yerde veba vukua gelirse, oradan ayrılmayınız.” (Buhâri, Tıb 30; Müslim, Selam 92, 93, 94, 98, 100)
10) “Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaçınız.”(Buhâri, Merda 19; A. Bin Hanbel, Müsned, 2/443).
11) “Cüzzamlıyla aranızda bir mızrak boyu mesafe olduğu halde konuşunuz.” (Ramuz el-Ehadis 2/471).
12) “Köpek bir kabı yalarsa onu yedi defa yıkayın. O yedinin birinde toprakla temizleyin.” (Buhâri, Vudu 33; Dâvud, Taharet 37; Tirmizi, Taharet 68)
13) “Size ne oluyor ki, dişleriniz sararmış olduğu halde yanıma geliyorsunuz. Misvak kullanınız.” (A. b. Hanbel, Müsned 1/214).
14) “Misvak hakkında tavsiyelerimi size çok tekrarladım.” (Buhâri, cuma 8; Nesai, Taharet 5; A.b. Hanbel, Müsned 3/143; Darimi, Vudu 18)
15) “Allah temizdir, temizi sever. Etrafınızı temizleyiniz.” (Tirmizi, Edeb 41).
16) “Temizlik imanın yarısıdır.” (Müslim, Taharet, 1; Tirmizi, Daavat 86; A.b. Hanbel Müsned 4/260, 5/342, 343, 344, 363, 370, 372; Darimi, vudu 2).
17) “Her Müslümanın yedi günde bir yıkanması, Allah’ın onun üzerinde hakkıdır.” (Müslim, Cuma 9).
18) “Yiyecek ve içeceklerinizin kaplarının ağzını açık bırakmayınız.”(Müslim, Eşribe 96, 98; Ebu Dâvud, Eşribe 22; Tirmizi Et’ime 15).
19) “Efendimizin en çok sevdiği elbise hiberadır.” (Hibera Yemende yapılan yeşil, pamuklu bir hırkadır) (A.b. Hanbel, Müsned 3/292; Değişik bir lafızla Ebu Dâvud, Libas 12).
20) “İçkide şifa yoktur.”(Darimi, Eşribe 6).
21) “Sarhoşluk veren her içki, haramdır.” (Buhâri, Edeb 80; Müslim Eşribe 73, 75; Ebu Dâvud Eşribe 5).
22) “İçkiden sakının. Zira o her kötülüğün anahtarıdır.”(Hakim, Müstedrek; Beyhaki, Şiabül-İman; Ramuz el-ehadis, 1/212).
23) “Kadınlaşan erkeklere, erkekleşen kadınlara Allah lanet eder.”(Feyzül Kadir 5/271).
24) “Size denk olan kadınlarla evleniniz.” (İbn Mâce, Nikah 47).
25) “Ey gençler topluluğu, evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü gözü korur… Evlenmeye gücü yetmeyen oruç tutsun.” (Buhâri, Nikah 3,60).
26) “Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız” (Feyzül Kadir 4/212).
27) “İnsanlar madenler gibidir. Eğer dinde anlayışını derinleştirebilirse cahiliyede hayırlı olan İslam’da da hayırlıdır.”(Buhâri, Enbiya 19).
28) “Budala (dini diyaneti iyi olmayan) kadınlara çocuklarınızı emzirtmeyiniz. Zira tesir eder.” (Kenzül-İrfan).
29) “Seyahate çıkınız, sıhhat bulursunuz.” (Taberanî)
30) “Beş şey fıtrattandır: Bıyıkları kesmek, kasık kıllarını tıraş etmek, koltuk altı kıllarını yolmak, tırnakları kesmek ve sünnet olmak.”(Buhâri, Libas 63, 64; Müslim, Taharet 49, 50).
Şimdiye kadar zikredilen hadis-i şerifler, genel tababet ve koruyucu hekimliğe dair seçtiklerimizdir. Biraz da tedavi konusunda örnekler verelim.
Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisine müracaat eden kimselere, ya bir ilaç tavsiye eder, ya da hekime gönderirdi.
1) “İsmid (sürme taşı) çekin. O gözü açar ve kirpikleri besler.” (Tirmizi Libas 23; Ahmet bin Hanbel, Müsned 3/476).
2) “Gözü ağrıyan birisine Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Sabur ile tedavi et” buyurdu.” (Müslim, Hac 89, 90).
3) “Çörek otu ölümden başka her derde devadır.” (Buhâri, Tıb 7).
4) “Şifa üç şeydedir: Bal şerbeti içmek, hacamat vurmak, dağlamak.” (Dağlama daha sonra men edilmiştir.)(Buhâri, Tıb 3; Ahmed bin Hanbel, Müsned 1/246).
5) “Ud-u hindi (kustu hindi) kullanmaya devam ediniz. Onda yedi türlü şifa vardır. Uzre, (bademcik iltihabında) boğaza üflenir. Zatülcenbde hastaya içirilir.” (Buhâri, Tıb 10; Müslim, Selam 86,87; İbn Mâce, Tıb 12, 17).
6) “Umeys’in kızı Esma müshil olarak şubrun kullanıyordu. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) keskin ve ağırdır, buyurdu. Sonra Esma sena otu kullandı.” (Tirmizi, Tıb 30)
7) “Peygamber Efendimiz (s.a.v.) baş ağrısından şikâyet eden bir kimseye kan aldırmasını tavsiye etti.”(Müslim, Selam 71).
8) ” Resulullah (s.a.v.)’in kanının durdurulması şu şekilde yapıldı. Hz. Ali kalkanın içinde su getirdi. Hz. Fatıma O’nun kanını yıkadı, sonra bir hasır yakıldı ve onun külü ile yara kapatıldı.” (Buhâri, Vudu 72; Tirmizi, Tıb 34, İbn Mâce, Tıb 15; Ahmet bin Hanbel, Müsned 5/330, 334).
9) “Hz. Peygamber (s.a.v.) ateşli bir kadının su ile serinletilmesini tavsiye etti.” (Müslim, Selam 82).
10) “Hz. Peygamber (s.a.v.) dövme (tatuağe) yaptırmayı yasaklamıştır.”(Buhâri Tıb 26, Libas 86; Ebu Dâvud Libas 8).
11) “Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kesilmiş burnun tamiri mülahazasıyla, altından burun yapılmasına müsaade etmiştir.”(Tirmizi, Libas 31).
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in tıp ile ilgili hadisleri muhaddisler tarafından meşhur altı hadis kitabı (Kütub-i Sitte)’nın müellifleri, eserleri arasında Tıbb-ı Nebevî’ye müstakil bir kitap veya bölüm ayırmışlardır. Buhâri Kitabu’t-Tıb ve Kitabu’l-Merda, başlığı altında iki bölüm; Ebu Dâvud Kitabu’t-Tıb diye bir bölüm, Tirmizi cami olarak adlandırılan eserinde tıp bölümüne yer vermiştir. Keza İbni Mâce, Müslim, Nesei, Ahmet Bin Hanbel, İmam Malik eserlerinde tıpla ilgili hadislere yer vermişlerdir. Daha sonra müstakil olarak Tıbb-ı Nebevî adını taşıyan eserler yazılmıştır. İlk Tıbb-ı Nebevi h.120. yılında yaşamış Abdül-Melik b. Habib tarafından yazılmıştır. (7)
Brokelman ve Katip Çelebi ondan fazla Arapça Tıbb-ı Nebevi olduğundan bahsederler. Bundan başka Farsça, Urduca ve Türkçe Tıbb-ı Nebeviler mevcuttur. İstanbul kütüphanelerinde yirminin üstünde Türkçe Tıbb-ı Nebevi’nin bulunduğunu tesbit ettik.(3) Osmanlı döneminde son yazılan Tıbbı Nebevî Dr. Hüseyin Remzi Bey (1896)’e aittir.(12). Cumhuriyet döneminde bu konuda Mahmut Denizkuşları tarafından Bursa İslâm Enstitüsü’nde bir doktora tezi yapılmıştır.(9) Yakın zamanlara kadar İslâm ülkelerinde Tıbb-ı Nebevi kitapları bir sağlık el kitabı olarak elden ele dolaşmıştır.
Bugün Hz. Peygamber (s.a.v.)’in tıbbî hadisleri, güncel tıbbî telakkilere yol göstermektedir. Bu hadisler, tıp sahasındaki bugünkü gelişmelerden asırlar önce ifade buyrulduğu için, bir tıbbî hikmet, hatta tıbbî mucize telakki edilmelidir. Bundan böyle Tıbb-ı Nebevî çalışmaları hadis âlimleri ile birlikte konu ile ilgili ihtisas dalından hekimler tarafından müştereken yapılmalıdır.(13)
KAYNAKLAR
1. Bucaille, M.: La bible, le coran et la Science (çev. Yıldırım, S.) Silm Matbaası İzmir, 1981.
2. Opitz, K.: Kur’ân’da tababet (çev. Uzluk. F.N.) Ankara Ü.Tıp Fakültesi yayınları No: 240, A.Ü. Basımevi, 1971.
3. Ataseven, A.: Kırk tıbbı hadis Tıbb-ı Nebevi” (hazırlanıyor)
4. Corci Zeydan: İslâm Medeniyeti tarihi (terc. Megamiz, Z.) Cilt III. İstanbul sh. 35, 1876.
5. Tahirül-Mevlevi: Müslümanlığın medeniyete hizmetleri (sadeleştiren Sert, A.) cilt I. İstanbul sh. 57, 1974.
6. Sarı, Akdeniz. N.: Tıbb-ı Nebevi, Yeni Symposium. 19:65, Nisan 1981.
7. Küçük, R.; Tıbbı Nebevi literatürü üzerine bir deneme. İlim ve Sanat sayı 3. Eylül-Ekim 1985.
8. Ataseven A.: Tıbbı Nebevi’den bahisler, bulaşıcı hastalıklar. İslâm Mec. cilt 1 sayı 1sh, 52 Temmuz 1984.
9. Denizkuşları, M.: Peygamberimiz ve Tıp, Doğuş matbaası. İst. 1981.
10. Ataseven. A.: Sünnet “Hitan” Hekimler Birliği Vakfı, Kandil Matbaası Ankara, 1985.
11. Aşçıoğlu, Ö.: Tıbb-ı Nebevi’de Dermatoloji. Gevher Nesibe Bilim haftası ve tıp günleri, sh. 518, 1982.
12. Dr. Hüseyin Remzi: Tıbb-ı Nebevi (Osmanlıca) İstanbul, 1324/1906.
13. Ataseven, A.: Tıbb-ı Nebevi (Dr. A. Ata)
14. Dr. Arslan MAYDA
15. Prof. Dr. Sefa Saygılı, Zafer Dergisi, Sayı:380
16. http://www.helalhayat.com/2012/05/11/tibb-i-nebevi-ve-saglik-tavsiyeleri/