Ashâb’ın Dindeki Yeri
ASHABI KİRAM KİMLERDİR?
İmam Kastalani (r.a.), El Mevahib adlı eserinde ashabı kiramı şöyle tarif eder:”Müslüman olup, Resulullah (s.a.v.) ile arkadaşlık eden veya kısa da olsa, onu gören veya Resulullah (s.a.v.) ‘ı onu görüp iman üzere ölen kimsedir.” Devamla, ashabı kiramı şu üç kısma ayrılır: Muhacirler, Ensar ve Mekke’nin fethedildiği günde müslüman olanlar.”
İbni Esir (r.a.), Camiul Usul adlı eserinde şöyle diyor: “İcmali olarak, muhacir olan ashab, ensar olan ashabtan daha efdaldir. Tafsili olarak da faziletleri şöyledir: Cemaat olarak daha evvel gelen ensar, İslam’a daha sonra gelen ensardan daha efdaldir. Ondan sonra bazıları diğer bazılarından efdaldir. Bazen de İslam’a daha sonra gelen bazıları, İslam’a evvel gelen bazılarından efdaldir. Örneğin; Ömer bin Hattab (r.a.) ve Bilal bin Ebi Rebaha (r.a.) gibi.” (2)
ASHÂBIN HEPSİ GÜVENİLİRDİR
Ehli Sünnet uleması, istisnasız bütün ashabın adalet ve sadakatine ittifak etmiştir. Çünkü, Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’in bir çok ayetinde Resulullah (s.a.v.)’ın ashabını övmüştür : “Ey Resulüm” iyiliği emreder, fenalıktan alıkorsunuz ve Allah’a îmanınızda devam edersiniz..(3)
Bu ayetin açık delaletinden de anlaşılacağı üzere, ashabı kiramın bu ümmetin en iyileri ve en hayırlıları olmasında şüphe yoktur. Çünkü bu ümmeti hayırlı kılan ve ona şeref bahşeden Resulullah (s.a.v.) Efendimizdir. Onlar Resulullah (s.a.v.)’ın huzurunda bulunmanın ve bizzat ondan terbiye almanın nuru ile nurlanmanın ve yüce dinine her şeylerini feda etmenin şerefine nail olmuş bahtiyar insanlardır. Başta ashabı kiram (r.a.e) olmak üzere, bu ümmetin en hayırlı bir ümmet olduğuna dair, Allah-u Teala’nın şehadetine muadil bir şehadet var mıdır? Bütün evreni ve onun bir parçası olan ümmetleri yaratan yüce Allah (c.c.), hangi ümmetin veya hangi toplumun daha hayırlı olduğunu hâşâ bilmez mi? Buna inanmayan yani yüce sözünü tekzib eden maazallah kafir olur, bu konuda bütün ulemanın icmaı vardır. Hazreti Peygamberimizin (s.a.v.) sohbetinde bulunup, yüce İslam dininin hâkimiyeti için fedakârlıkların en güzelini gerçekleştiren sahabeyi kiramı sevmek gerekir, İslam’ın pek çok hükmü onların gayretleriyle bizlere ulaşmıştır, İslam uleması onlara dil uzatanların yani küfredenlerin öldürülüp öldürülmeyeceği üzerinde tartışmışlardır. İbni Abidin (r.a.): “Değişik dinlere mensup olanların” nafakası konusunu açıklarken: Ashaba sövenler bunun hilafınadır. Öylesi mürteddir, öldürülür. Hududu tatbik hususunda müsamaha gösterilerek öldürülmezse zahire göre nafaka caiz değildir. Buyurur. (4)
“Ey müminler, böylece sizi seçkin ve şerefli bir ümmet kıldık ki, bütün insanlar üzerine adalet örneği ve hak şahidleri olasınız, Peygambeler de sizin üzerinizde şahid olsun..” (5)
Resulullah (s.a.v.) Efendimizin mübarek dudaklarından çıkan bu ayet ve bundan evvelki ayetlerde, ashabı kirama muhatap olmuşlar. Cenab-ı Hak, onların adil ve doğru şehadet edeceklerini bildiği içindir ki, kıyamet gününe kadar, onları diğer ümmetler üzerine şahid kılmıştır. Aksi takdirde, Cenab-ı Hak adil olmayan kimseleri nasıl şahid tayin ederdi?
ASHÂB’A DİL UZATMAK DİNDEN UZAKLAŞMAYA SEBEPTİR
Müslüman olduklarını iddia eden bazı sapıklara göre: Güya Resulullah (s.a.v.) Efendimizin vefatından sonra, ashabtan yaklaşık altı kişi hariç, diğer bütün ashab irtidat etmiş. Bu tür iddiaların doğru olmasına imkân yoktur. Allah (c.c.) bunların mürted olacaklarını bilmiyor muydu? Allah (c.c.)’ın her şeyi bildiğine inandıkları halde, o şanı yüce nasıl olur da, mürtedlerden şahid tutar? Bu iftira akli ve ilmi gerçeklerle bağdaşabilir mi?
“.. O gün Allah, Peygamberini ve onunla beraber iman edenleri utandırmayacaktır. Nurları önlerinde ve sağlarında koşup parlayacak, şöyle diyeceklerdir: Ey Rabbimiz bizim nurumuzu tamamla, bizi bağışla, muhakkak ki sen, her şeye kadirsin.” (6)
Allah-u Teâlâ peygamberini ve onunla beraber iman edenleri utandırmayacaktır. Halbuki Allah (c.c.)’a ve O’nun Resulüne (s.a.v.) iman etmiş ve bu iman üzere ölmüş olanlardan başka hiçbir kimseye bu garanti verilmemiştir. Bu mutluluğa erenler ve bu müjdeyi alanların başında bütün ashabı kiram gelmektedir.
“Hakikaten Allah (c.c.), “Hudeybiye’de” ağacın altında sana biat etmekte oldukları vakit, o müminlerden razı oldu. Böylece kalplerinde olan sadakati bildi de, üzerlerine manevi huzuru indirdi Kendilerine de yakın bir zafer “Hayber’in fethini” verdi.” (7)
Allah’ın razı olduğunu bildirdiği Resulullah (s.a.v) Efendimize biat eden bu ashab cemaatinin kötü olduklarına hükmetmek ve bu güzide insanlara dil uzatmak caiz olur mu? Kur’an’ın bir tek manasını inkâr etmek veya kabul etmemek açık bir küfürdür.
“İslam’a ve dolayısıyla “cennete girişte” ileri geçerek birinciliği kazanan muhacirler ve ensar, bir de güzel amellerle oların izinde giden müminler “var ya”, Allah(c.c.) onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah (c.c.)’dan razı olmuşlardır. Allah (c.c.), onlara, ağaçları altından ırmaklar akan cennetler hazırladı ki, içlerinde ebedi olarak kalacaklardır, işte bu, en büyük saadettir.” (8) Allah-u Teala’nın razı olduğu ve razı kalacağı ve ebedi olarak cennette kalmakla vaad ettiğini, ayeti kerimede açık olarak ifade edilen kimseler ashabı kiramdır.
“Bu ganimet malları” o, fukara muhacirler içindir ki, yurtlarından ve mallanndan çıkarılmışlardır. Halleri şudur: Allah (c.c.)’den bir rızık ve rıza isterler. Allah (c.c.)’a ve Peygamberine (s.a.v.) “mal ve canları ile Allah (c.c.)’ın dinine” yardım ederler, işte bunlar, sadık olanlardır. Muhacirlerden önce, Medine’yi yurt ve iman evi edinenler, kendilerine hicret edip gelenlere sevgi beslerler. Onlara verilen şeylerden dolayı nefislerinde bir kaygı duymazlar. Kedilerinde ihtiyaç bile olsa, “onları” nefisleri üzerine tercih ederler. Kim de nefsinin hırsından korunursa, işte bunlar “azaptan” kurtulanlardır.” (9)
Meallerini sunduğumuz ayeti kerimeleri inceleyen her iman ve izan sahibi insan, Resulullah (s.a.v.) Efendimize ve ona nazil olan mukaddes Kur’an’a iman etmiş bütün iyilik ve saadet kaynağı bulunan bir ahlakla ahlaklanmış, İslam dini uğrunda bütün mallarını ve canını feda etmekten çekinmemiş ve Allah (c.c.)’ın övgüsünü kazanan bu yüce ruhlu insanlar ashabı kiram değil midir? Hatta bunlar nasıl inkâr edilir? Bütün bu açık naslara rağmen, onları bir kenara iterek, kitap ve sünnetten sonra, yüce dinimizin temel kaynağını teşkil eden ashabı kiramın velev ki bir kısmını, adaletsizlikle, itaatsizlikle, ihtirasla ve benzeri küçük düşürücü şeylerle itham etmek, Resulullah (s.a.v.)’e ve onun tebliğ ettiği dine büyük bir hiyanet ve iftiradır.
Bu konuda imam Buhari (r.a.) İmran bin Hasin’den (r.a.) şöyle rivayet eder: “Resulullah (s.a.v.) buyurmuşlardır ki: Ümmetimin en hayırlıları, bana arkadaş kılınanlardır. Sonra onlardan sonra gelenler ve onlardan sonra gelenler ve onlardan sonra gelenlerdir.” İmran diyor ki: “Onlardan sonra gelenler cümlesini, iki veya üç defa tekrar buyurmuşlar.” (10)
“Ebu Said El-hudri (r.a.) şöyle rivayet ederler: Resulullah (s.a.v) Efendimiz buyurdular ki: “Sakın ashabıma küfür (hakaret) etmeyin. Sizden biriniz, Uhud dağı kadar altın sadaka olarak verse bile, bu sadakanız, ashabdan birisinin iki veya üç hurma sadakasına erişemez. Hatta bunun yarısına da ulaşamaz.” (11)
“Cabir de (r.a.) şöyle rivayet eder: Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki: “Beni gören mümine ateş dokunmaz ve beni göreni gören de öyledir.”(12)
“Büreyde (r.a.) şöyle rivayet eder: Resulullah (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki: “Ashabımdan herhangi birisi bir yerde ölürse, Allah-u Teala kıyamet gününde, onu oranın halkı için bir öncü ve aydınlatıcı kılar.” (l3)
Ashabı kiram hakkında toplu veya teker teker övücü hadislerin tamamını zikretmemize imkân yoktur. Ancak şu bilinmelidir ki, ashaba dil uzatmamak, onları hedef almamak, onları sevmek ve tazimle anmak gereklidir.
DÖRT MEZHEP ÂLİMLERİNE GÖRE ASHÂB-I KİRÂM
Ehli sünnetin dört mezhebine mensup büyük ulemanın ashabı kirarn hakkındaki görüşleri
1- Hanefi mezhebinin büyük fakihlerinden İmam Ettahavi (r.a.): “Biz Resulullah (s.a.v.) Efendimizin ashabını seviyoruz, onları haksızlıkla anmıyoruz.” Yani bazılarının haksızlık yaptığını söylemiyoruz. Onları ancak iyilikle anıyoruz. Onları sevmek, dindir, imandır ve ihsandır. Onlara düşmanlık ise küfürdür, nifaktır ve haddi aşmaktır. Resulullah (s.a.v.) Efendimizden sonra ilk halife olan Hazreti Ebu Bekir (r.a.)’in hilafetini kabul ediyor ve onu bütün ashabın en ileri geleni ve en efdali olduğuna inanıyoruz. Ondan sonra sırasıyla: Ömer bin Hattab (r.a.), Osman bin Affan (r.a.) ve Ali bin Ebu Talip (r.a.)’i görüyor ve kabul ediyoruz. Raşid halifeler ve hidayet öncüleri bunlardır.”
“Resulullah (s.a.v) Efendimizin iyiliklerini şehadet ettiği ve adlarını verdiği cennetle müjdelenenlere biz de şehadet ederiz. Onlar da: Ebu Bekir (r.a.), Ömer (r.a.), Osman (r.a.), Ali (r.a.), Talh (r.a.), Zübeyr bin Avvam (r.a.), Şad (r.a.), Said (r.a.), Abdurrahman bin Avf (r.a.) ve bu ümmetin emini Ebu Ubeyde bin Cerrah (r.a.)’tır. (Allah cümlesinden razı olsun). Her kim, Resulullah (s.a.v.) Efendimizin ashabı, hanımları ve ehli beyti hakkında iyi söz ederse, muhakkak kendisini nifaktan korumuştur. Selef ulemasının sabıkı ve tabii ve onlardan sonra gelen, iffet ve fikir sahipleri, onları iyilikten başka zikir etmezler. Onları kötülükle ananlar ise, ehli sünnet yolunda değildir.” (14)
2- “Şafi fakihlerinden huccetullah İmam Gazali: Ehli sünnetin hulefairaşidin hakkındaki akidesinde şöyle diyor: Bir kısım insanların, raşid halifeler hakkında israf ve ifratının var olduğunu bil. Bazıları haddinden fazla ve mübalağalı bir şekilde onları överek masum olduklarını bile söylüyorlar. Kimileri ise rastgele onlara saldırıyor ve kötülüyorlar. Sen bu iki gruptan da olma. Bu inançta orta ve adil yolda yürü.”
“Şunu da bil ki, Allah (c.c.)’ın kitabı muhacir ve ensarın övgüsüyle doludur. Resulullah (s.a.v) Efendimiz onları değişik sözleriyle övmüş ve tezkiye etmiştir. Örneğin: ”Ashabım yıldızlar gibidir, onlardan hangisine uyarsanız hidayette olursunuz.” ve “Ümmetimin en hayırlıları, bana en yakın olanlarıdır. Daha sonrakiler ise ondan sonra, ondan sonra… gelenlerdir.” gibi sözleriyle birlikte her ashabla ilgili bile pek çok övgüleri bulunmaktadır. Bunları yazacak olursam söz çok uzar.”
“Sen onlar hakkında bu güzel inanca sahip ol. Onlar hakkında kötü düşünme, iyi zanna muhalif ve onlar hakkında duyduğun şeylerin çoğu uydurmadır. Aleyhlerinde sabit bir nakil bulduğun zaman, tevili mümkün ve muhakkaktır ve hem de icrası akla sığmaz bir şey de değildir. Çünkü yanılmak ve unutmak caiz ve mümkündür, isabetsiz de olsa, oların yaptıklarını iyilik ve doğruluğa yorumlamak lazımdır.”
“Hazreti Muaviye (r.a.)’nin Hazreti Ali (r.a.) ile olan savaşları ve Hazreti Aişe (r.a.)’nin Basra’ya gidişi meşhurdur ve bilinmektedir. Kanaat şudur ki, Hazreti Aişe (r.a.)’nin gayesi fitneyi durdurmaktı. Lakin iş artık elden çıkmıştı (başaramadı), işlerin sonu, başta düşünüldüğü gibi kalmadı ve hakim olmaktan çıkmıştı.”
“Hazreti Muaviye (r.a.) hakkındaki kanaat da şudur ki: O yaptığının doğru ve isabetli olduğunu zan ediyordu. Bunun dışında, onun hakkındaki rivayetler ve hikayeler ahad rivayetidir. (Yani, bir tek kişi tarafından söylenen sözlerdir.) Gerçek şu ki, o rivayetler asılsız ve karışıktır. Bu uydurmaların çoğu rafizilerin ve haricilerin meydana getirdikleri şeylerdir.” (15)
3- Maliki fakihlerinden Kadı Ayaz (r.a.) diyor ki: “Resulullah (s.a.v.) Efendimizi sevmek, ashabını da sevmektir. Onları hayırlı bilmek ve hukuklarını korumaktır. Onlara uymak ve övmektir. Onlara mağfiret dilemek ve onlar arasında vaki olan ihtilaftan dilini tutmaktır. Onlara düşman olanlara düşman olmak, maksatlı tarihleri, cahil ravileri, sapık fırkaları ve onlardan birisini kötülemek isteyen bedbahtları bırakmaktır. Onlardan aktarılan ve münakaşayı getiren bir şeyi gördüğü zaman, onu en güzel bir şekilde tevil etmek ve konuyu sağlam bir kaynağa dayandırmak lazımdır. Çünkü onlar, bu iyiliğe ve hizmete layıktırlar. Onlardan hiç birisini kötülükle anmamak, kötüleyenlere karşı göz yummamak, daima iyiliklerini ve güzel hayatlarını anmak lazımdır. Bunun dışında sükut etmek gerekir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in buyurdukları gibi. Tabarani’nin İbni Mes’ut (r.a.)’tan ettiği rivayete göre: “Ashabım hakkında kötü düşünmekten ve kötü söz söylemekten dilinizi tutun.”
“Kadı Iyaz (r.a.) ashabı kiramın fazileti hakkında birçok ayet ve hadisleri delil olarak açıkladıktan sonra. Bezzaz ve Deylemi’nin Cabir’den (r.a.) şu hadisi şerifi: “Nebi ve resuller hariç, Allah-u Teala ashabımı bütün alemden üstün kılmıştır. Onlar içerisinde bana dört tanesini seçmiştir: Ebu Bekir (r.a.), Ömer (r.a.), Osman (r.a.) ve Ali (r.a.)’yi de ashabımınen hayırlıları kılmıştır.” hadisini naklettikten sonra, diyor ki: Şihab El Ğufaci (r.a.) bu hadisin şerhinde şöyle diyor: “Ashabı Kiramın tamamı alim ve adildir. (En hayırlıları bana arkadaşlık edenler ve sonra ve sonra.,ilh) hadisinde beyan edildiği üzere, İmamul haremeyn (r.a.) Ashabı Kiram’ın genç olanının da yaşlı olanının da adil olduğuna dair icma vardır, demiştir, içtihadları neticesinde bazı şeylerin meydana gelmesinden dolayı, onları tenkit etmek caiz değildir. Nebiler ve Resullerden sonra, bütün insanların en hayırlıları oldukları kesinleştiği, aile ve vatanlarını bırakarak hicret ettikleri, mallarını ve canlarını dine hizmet uğrunda feda ettikleri, baba ve evlatlarını feda ettikleri ve dini nasihatlerde bulunduktan, onlarda mevcut iman ve yakin kuvveti için ve daha saymakla bitirilemeyecek meziyetlerinden dolayı onları tenkit etmek caiz değildir.” (16)
4- “Hanbeli fakihlerinden büyük mutasavvıf ve evliyalanın sertacı Gavsı Geylani Es-seyyid Abdülkadir (k.s.) şöyle buyurmuştur: Ehli sünnet itikadında, Muhammed (s.a.v.) Efendimiz’in ümmeti, bütün ümmetlerin en hayırlısıdır. Bu ümmetin en hayırlıları, onu görerek iman edenler, onu tasdik ederek ona biat edenler, ona tabi olup önünde savaşanlar, mallarını ve canlarını feda edenler, onu aziz bilip ve ona yardımda bulunanlardır.”
“Onların en efdali de, beyturıdvan denilen Hudeybiye anlaşmasına katılanlardır. Onlar bindörtyüz erkekti. Bunların efdali de Bedir savaşına katılan üçyüzonüç erkektir. Lut Peygamberin (s.a.v.) arkadaşlarının sayısı gibi. Onların da en efdali Ömer bin Hattab (r.a.v.) ile Hayzaran evinde bulunan kırk kişidir. Bunların da en efdali, Resululah (s.a.v.) Efendimizin cennetle müjdelediği on kişidir ki, bunlar Ebubekir (r.a.), Ömer (r.a.), Osman (r.a.), Ali (r.a.), Talha (r.a.), Zübeyr (r.a.), Abdurrahman bin Avf (r.a.), Şad (r.a.), Said (r.a.) ve Ebu Ubeyde bin Cerrah (r.a.)’tır. (Allah (c.c.) cümlesinden razı olsun.) Bunların da en efdali, raşid halifelerdir. Bu dördünün de fazilet derecesi ise şöyledir: Ebu Bekir (r.a.), Ömer (r.a.), Osman (r.a.) ve Ali (r.a.)’dir.” Es-seyyid Abdülkadir (k.s.) bu konuda birçok ayet ve hadisleri de delil olarak getirmektedir. (17)
ASHÂB HAKKINDA DİLİMİZİ TUTMALIYIZ
Yukarıda naklettiğimiz hadisler ve ehli fakih ilim adamlarının açıklamalarından da açıkça anlaşılıyor ki, ashabı kiram hazaratınin herhangi birisi hakkında münasebetsiz söz söylemek, onlar arasındaki ihtilaftan dolayı birisini tenkid etmek veya suçlamak büyük günah ve vebaldir. Onları sürekli hayırla yad etmek ve duada bulunmak üzerimize borçtur. Hanefi fukahasından Molla Hüsrev: Şehadetin kabul edilip edilmemesi ile ilgili konulan açıklarken: “Selefi salihine açıkça küfreden kimsenin de şahitliği kabul edilmez. Selefi salihin: Sahabeyi kiram ve müçtehid ulemadır. Allah-u Teala (c.c.) hepsinden razı olsun. Çünkü bu işler (selefi salihe dil uzatmak) o kimsenin aklının ve haysiyetinin kusurunu gösterir. Bundan kaçınmayan kimse yalandan da kaçınmaz.” (18) hükmünü zikreder. Bazı şiaların, ashabı kiram hakkında ileri ve geri konuşmaları. Hazreti Ali (r.a.) ve Hazreti Muaviye’nin (r.a.) arasındaki muhalefeti vesile ittihaz ederek, Hazreti Muaviye (r.a.)’yi tenkid edip saldırmaları asla doğru ve caiz bir davranış değildir. Bir ehlisünnet müslüman asla bu münakaşaya girmez ve böyle bir şeyi yapması doğru sayılmaz. Nitekim İmam Eş-şafii (r.a.) bu konuda şöyle diyor: “Allah-u Teala ellerimizi o kanlara bulaştırmadığı gibi, biz de dilimizi karıştırmayalım.” (19)
İbni Hacer El-Askalani (r.a.), Tirmizi (r.a.) ve İbni Habban (r.a.)’ın Abdullah bin Mağfel (r.a.)’in rivayet ettiği şu hadiste Resulullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Ashabım hakkında Allah’tan korkunuz, onları hedef almayınız. Olan seven beni sevdiğinden dolayı sever, onlara buğ-zeden, bana buğzettiğinden buğzeder. Onlara eziyet eden bana eziyet etmiş olur. Bana eziyet eden, Allah’a eziyet etmiş olur. Allah’a eziyet edeni de, Allah cezalandırır.” (20)
(1) Essevaikul Muharraka-İbni Hacer El Heytemiel Mekki, s:180. (3 s:240
(2) Elesalibulbedia. fl tarifi sahabe bölümü. Yusuf Nebehanl.
(3) Al-i Imran, 110.
(4) Ibni Abidin, Reddul Muhtar, Aleddürrül Muhtar. cild:7, s:404, ist.
(5) Bakara. 143.
(6) Tahrim, 8.
(7) Fetih, 18.
(8)Tevbe, 100.
(9) Haşır, 8-9.
(10) Müslim, Fezaflül Ashab bölümü.
(11) Buhari, Ashabın fazileti bahsi. ,
(12) Süneni Tirmizi, hadis no: 1957. Taç, sahabe fazileti bahsi.
(13) a.g.e., hadis no: 3949.
(14) İmam Tahavi, vefatı: 321. Akide aslı eseri.
(15) Kltabul Iktisad fi Şerhil itikad. tmam Gazali.
(16) El Esalibul Bedia. fitarlfls sahabe bölümü, Yusuf Ennebehani.
(17) Gunyetüttalibin, A. Kadir Geylani.
(18) Molla Hüsrev, Dürerul Hükkamü Şerhu Gurerul Ahkam. cllt:2, s:381, İst, 1307.
(19) Mektubat, İmam Rabbani, mektup no: 251.
(20) El İsabeFi Temyizis Sahabe, İbni Hacer El Askalani, cilt:1, s. 10.
Merhum Mehmed Çağlayan’ın Ehli Sünnet ve Akaidi kitabından alınmıştır