Salevâtı Şerîfe 2
Abdullâh ibn Mes‘ûd (r.a.) şöyle dedi: “Resûlullâh (s.a.v.)’e salevât okuyunca salevâtı güzel yapın. Zîrâ siz bilemezsiniz, belki bu salevâtınız O (s.a.v.)’e arzedilir.” Kendilerine: “Öylesini (güzel olan salevâtı) bize öğretin!” dediler. O da: “Şöyle söyleyin” dedi:
اَللّٰهُمَّ اجْعَلْ صَلَتَكَ وَرَحْمَتَكَ وَبَرَكَاتِكَ عَلٰى سَيِّدِ الْمُرْسَلِينَ وَإِمَامِ الْمُتَّقِينَ وَخَاتَمِ النَّبِيِّينَ مُحَمَّدٍ عَبْدِكَ وَرَسُولِكَ إِمَامِ الْخَيْرِ وَقَائِدِ الْخَيْرِ وَرَسُولِ الرَّحْمَةِ. اَللّٰهُمَّ ابْعَثْهُ مَقَامً مَحْمُودًا يَغْبِطُهُ بِهِ الَْوَّلُونَ وَالْٰخِرُونَ. اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلٰى إِبْرَاهِيمَ وَعَلٰى اٰلِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ. اَللّٰهُمَّ بَارِكْ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ كَمَا باَرَكْتَ عَلٰى إِبْرَاهِيمَ وَعَلٰى اٰلِ بْرَاهِيمَ إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ
Allâhümme’c‘al salâteke ve rahmeteke ve berakâtike ‘alâ seyyidi’l-mürselîne ve imâmi’l-muttakîne ve hâtemi’n-nebiyyîne Muhammedin ‘abdike ve resûlike imami’l-hayri ve kâidi’l-hayri ve resûli’r-rahmeti.
Allâhümme’b‘ashü mekâmen Mahmûden yağbituhû bihi’l-evvelûne ve’l-âhirûn.
Allâhümme salli ‘alâ Muhammedin ve ‘alâ âli Muhammedin kemâ salleyte ‘alâ İbrâhîme ve ‘alâ âl-i İbrâhîme inneke Hamîdun Mecîd. Allâhümme bârik ‘alâ Muhammedin ve ‘alâ âl-i Muhammedin kemâ bârekte ‘alâ İbrâhîme ve ‘alâ âl-i İbrâhîme inneke Hamîdun Mecîd.
Türkçe Manası
Allâh’ım! Salâtını rahmetini, bereketlerini, peygamberlerin efendisi, müttakîlerin imâmı ve peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed (s.a.v.)’e kıl. O (s.a.v.), Senin kulun ve elçindir, hayrın imâmı, hayrın komutanı ve rahmet peygamberidir. Allâh’ım! O (s.a.v.)’e Kendilerinden önce gelenlerin de sonra gelenlerin de gıbta ettiği Makâm-ı Mahmûd’u bahşet.
Allâh’ım! Muhammed (s.a.v.)’e ve âline salât et, tıpkı İbrâhim’e ve âline salât ettiğin gibi. Sen Hamîd ve Mecîd’sin.
Allâh’ım! Muhammed (s.a.v.)’i ve âlini mübârek kıl, tıpkı İbrâhim’in âlini mübârek kıldığın gibi, Sen Hamîd ve Mecîd’sin. (Kütüb-i Sitte, 17. c., 13. s.)